“Beni betona gömmek istiyorlar…”
Ekrem İmamoğlu’nun Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığı kritik görüşmenin ardından kaleme aldığı yazısındaki bu cümle, uzun süredir CHP kulislerinde konuşulan gerilimi tek cümlede özetliyordu. Ardından bugün Özgür Özel çıktı ve şu ifadeyi kullandı:
“CHP, İmamoğlu’nun üstüne beton dökmez!”
Peki gerçekten öyle mi?
Asıl sorulması gereken soru şudur:
Gerçekten betonu kim, kimin üstüne döktü?
CHP’nin işi müteahhit Ekrem İmamoğlu ile olur mu?
CHP, gerçekten kimsenin üstüne beton dökmüyor mu, yoksa sessiz sedasız birilerini gömüyor mu?
Aylarca “Anketlerde birinciyiz” dediler.
“15,5 milyon oy alan cumhurbaşkanı adayımızı içeri aldılar” diyerek savunmacı, içi boş bir muhalefet yürüttüler.
Sonra ne oldu?
Altılı masayı yok sayanlar, yalnızlaştırılmış bir muhalefetin mimarı oldular.
Ve sonunda 3900 sayfalık iddianame ile sanık konumuna oturdular.
Bir zamanlar “DEM’le demlenmeyiz” diyenler, HÜDA-PAR ile kaçak çay misali aynı masaya oturdu.
Dört benzemezi bir araya getirip “komisyon” masalı ürettiler.
İmralı’ya gitmeme rövanşı bile bu siyasi savrulmayı kurtaramadı.
Ülke kaderini tayin edecek birikimi olmayanlar, bugün ahkâm kesiyor.
Gerçek şu ki:
CHP’de “değişim” adı altında yürütülen kurultay süreci, Türkiye siyasi tarihinde eşi benzeri olmayan bir müdahale operasyonudur.
O salon bir siyasi partinin değil, düpedüz bir siyasi operasyonun sahnesiydi.
Aylar öncesinden Zoom toplantılarıyla başlayan bu süreç; belediye başkanları, medya destekli PR makinesi ve para trafiğiyle yürütülen planlı bir tasfiyeydi.
Bu tasfiye demokratik yollarla değil; parayla yapıldı.
Delegelerin iradesi yok sayıldı.
Yönlendirildi, satın alındı.
İddialar nettir: Milyonlarca lira, delegelere “ikna primi” olarak dağıtıldı.
Yani koltuk fikirle değil, parayla değiştirildi.
Bu süreci yönetenler dışarıdan değil, bizzat içeriden müdahale etti:
Makamla, güçle, medya ile…
“Beni betona gömmek istiyorlar” diyen İmamoğlu’nun sözleri bir feryattı.
Özgür Özel’in buna karşılık olarak servis edilen “CHP, İmamoğlu’nun üstüne beton dökmez” cümlesi ise ahlaki değildir.
Bu, siyaseten söylenmiş bir söz değil; munzam senet bağlılığıdır.
Çünkü aslında betona gömülen başkalarıydı.
Gömülen şuydu:
CHP’nin itibarı,
ahlaki pusulası,
kurumsal hafızası…
Operasyonu yönetenler değişim maskesiyle yalnızca koltuğu değiştirdi.
Ama yöntem hep aynı kaldı:
Hile, para, güç ve medya manipülasyonu.
Sormak zorundayız:
Bu Türkiye’nin neresinde etik kabul edilir?
Siyaset bu kadar kirlenmişse, bu kirin aktörleri kimdir?
Cevap açık:
Ekrem İmamoğlu ve etrafında kurulan güç bloğu.
Bu blok, değişim adı altında organize bir tasfiye yürüttü.
Kemal Kılıçdaroğlu sadece bir isim değildi; bu operasyonun önündeki son engeldi.
O engel kaldırıldı.
Ve aylardır neredeyse her gün yeni bir CHP’li belediye başkanı gözaltına alınıyor.
Yolsuzluk haberleri dalga dalga yayılıyor.
CHP halktan, halk CHP’den uzaklaşıyor.
Çünkü kaybedilen yalnızca bir lider değil;
partinin ahlaki zemini, siyasetin vicdanıdır.
O yüzden bir kez daha, daha yüksek sesle soruyorum:
Betonu kim, kime döktü?
Kendi liderini devirmek için milyonları seferber edenler mi?
Delegelerin iradesini parayla dizayn edenler mi?
Halktan değil, PR ajanslarından medet umanlar mı?
Bugün betona gömülen yalnızca Kılıçdaroğlu değildir.
Halkın umudu, partinin vicdanı ve siyasetin onuru da gömülmüştür.
Ama unutmayın:
Beton üstü kapatır…
Altında yatan gerçeği asla çürütemez.
Bir gün o beton çatlar.
Ve gerçek, bütün ağırlığıyla yeniden filizlenir.
