HALKWEBYazarlarBilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi: Yorum Yaparak Yoranlar, Ekranların Boş Kahramanları

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi: Yorum Yaparak Yoranlar, Ekranların Boş Kahramanları

Her biri adeta kendi mahallesinin reel politiğine uygun algı yaratmak adına, kendi adına minik birer Joseph Goebbels’e dönüşmüş; yüz ifadeleri, jestleri ve tonlamalarıyla izleyiciye kendi yanılsamalarını sunuyor.

0:00 0:00

Günümüz televizyonlarında yorumcuların en popüler uğraşı, dünyanın en güçlü liderlerine rehberlik etmeye çalışmak hâline gelmiş gibi görünüyor. Komik olan, bu insanların ekranlardaki özgüvenleri ile gerçek dünyadaki etkisiz güçleri arasındaki uçurum.

Bir ülkenin başkanlık koltuğunda oturmuş ve küresel ekonomik sistem üzerinde doğrudan etkisi olan bir liderin kararlarını, oturduğu güvenli koltuktan tahmin etmek, ciddi bir yanılsamadır.

Bu liderler sadece siyasi değil, ekonomik anlamda da devasa bir ağırlığa sahiptir. Uluslararası yatırımlar, oteller ve milyar dolarlık anlaşmalar onların günlük sorumluluklarının küçük bir parçasıdır. Oysa televizyon yorumcuları, kendi hayatlarında kayda değer bir üretim göstermemiş olsa da, ekranlarda sürekli fikir beyan etme cesaretini buluyorlar.

Özgüvenlerini, bilgi üretmeden ve sorumluluk üstlenmeden yaratıyorlar; kendilerini entelektüel ve uzman olarak sunuyorlar. Bu durum, bireysel bir boşluk değil, günümüz medyasının kültürel bir fenomeni hâline gelmiş durumda. İnsanlar artık bilgiyi değil, bilgi görüntüsünü tüketiyor; fikir değil, fikir üretme illüzyonunu izliyor.

Bağımsız gazetecilik ve gazetecilik etiği, tam da burada devreye girmesi gereken kavramlardır. Etik bir gazetecilik, güç sahiplerini denetlemek, bilgiye dayalı eleştiri üretmek ve kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirmek demektir. Ama ekranlarda boy gösteren bazı yorumcular, bu temel ilkeleri unutmuş gibi görünüyor. Eleştiri ve yorum, sorumluluk ve bilgi üretimi ile birleşmediğinde sadece bir gösteriye dönüşüyor.

Bir insan ekonomiden savunmaya, hukuktan uluslararası ilişkilere, eğitimden sağlığa kadar her konuda tam anlamıyla bilgi sahibi olamaz. Her alan kendi uzmanlık ve derinliği gerektirir; yıllar süren eğitim, deneyim ve araştırma gerekir. Ama ekranlarda bazı yorumcular, hiçbir uzmanlık alanına sahip olmadan fikir sahibi olduklarını iddia ediyor. Üstelik bu iddialarını, toplumun bilgi açlığını kullanarak yaygınlaştırıyorlar. Bilgi üretmeden, deneyim kazanmadan, araştırma yapmadan ortaya atılan her görüş, hem izleyiciyi yanıltır hem de gerçek gazetecilik ve eleştirel düşünce kültürünü değersizleştirir.

Daha trajik olan ise, bu görüntülerin bir döngü hâline gelmesidir. Modern görünümü olan, kendini entelektüel sanan başka bir yorumcu ortaya çıkıyor ve aynı liderlere akıl vermeye başlıyor. Eleştirinin ve konuşmanın dozu sınırsız, ama arkalarında tek bir somut katkı yok. Ekranlarda üretilen bu fikirler, gerçek dünyaya hiçbir şekilde dokunmuyor; sadece konuşanın kendini var etmesine hizmet ediyor.

Günümüz televizyonlarında yorumcuların en büyük eğlencesi, dünyanın en güçlü liderlerini yönetiyormuş gibi göstermek. Ama gerçek şu ki, ekranlarda kendilerini kahraman ilan edenler, hayatın gerçek dinamikleriyle hiç karşılaşmamış. Siyasi ve ekonomik ağırlığı omuzlarında taşıyan liderlerin kararlarını, güvenli koltuklarından tahmin etmek sadece bir yanılsamadır.

İzleyici ekranda fikir bombardımanına tutulurken, yorumcular üretimden, sorumluluktan ve etik gazetecilikten tamamen uzak bir gösteri sunuyor. Boş konuşmak, üretim yapmamak ve sadece görünür olmak, yeni bir “ekran kahramanlığı” türü yaratmış durumda. Bu yorumcular, modern araçları kullanıyor; lüks yaşam ve tüketim simgeleriyle ekranlarda boy gösteriyor. Ama kadına şiddet, adaletsizlik veya yolsuzluk gibi gerçek sorunları görmezden gelerek kendi haklılıklarını ön plana çıkarıyorlar.

Her biri adeta kendi mahallesinin reel politiğine uygun algı yaratmak adına, kendi adına minik birer Joseph Goebbels’e dönüşmüş; yüz ifadeleri, jestleri ve tonlamalarıyla izleyiciye kendi yanılsamalarını sunuyor. Bu, televizyon yorumculuğunu, bağımsız ve eleştirel düşüncenin önüne geçen görsel bir tiyatroya dönüştürüyor. Artık ekran başındaki izleyici, bilgiye değil, “oyunculuğa” maruz kalıyor; fikir yerine performans izliyor.

Sonuç olarak, ekran karşısında sürekli konuşan ama üretmeyen bu “boş kahramanlar”, toplumun bilgi ve üretim algısını çarpıtıyor. Liderleri eleştirmek ve kamuoyunu bilgilendirmek, etik, bağımsız ve sorumlu gazetecilikle mümkündür.

Medyanın asli görevi, sadece görünürlük ve ilgi yaratmak değil; toplumun gerçek meseleleriyle yüzleşmesini sağlamak, bilgi üretmek ve doğruları sorgulamaktır. Gazetecilik, fikir beyan etmekten öte, sorumluluk, araştırma ve toplumsal katkı üretme işidir.

Aksi halde, ekran karşısındaki özgüven, kendi kendine yaratılmış bir kahramanlık maskesinden öteye geçemez; modern toplumun bilgi ve adalet ihtiyacına hizmet etmeyen bir boş gösteriye dönüşür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI