Parayı verenin düdüğü çaldığı, düdük çalanların para vermediği aksine para aldığı ve kırmızı ya da sarı kart gösterdiği, işine gelmeyeni sahadan attığı bir maçta; oyuncusu eksilen teknik direktörün hakemi alkışlaması ve eksik kadro ile maça devam etmesi ve protesto göstermemesi şaşırtmıyor kimseyi!
Bu mücadelede golü rakibin atacağı, zaten az olan oyuncularının daha da eksildiği bir ortamda ‘yenildik ama ezilmedik’ demenin tesellisine karnımız tok!
Hele ki 48 bulmuş iken iki puanın lafını edip beğenmeyenlerin 38 ile 51’e yürüyeceğiz masalına inanmamız bekleniyorsa , kimse kusura bakmasın, bu şapkadan kuzu çıkmaz!
Güvercin ve tavşan da sirke gelen müşteriyi doyurmaz! Bu böyle biline!
Cumhuriyet Halk Partisinin ülkeyi kurtarırken gösterdiği refleksi, yeni bir devlet kurarken sarfettiği eforu, devlet kurulduktan sonra eğitim, kültür ve ekonomi başta olmak üzere çeşitli katmanlarda yaptığı devrimi; sonradan sonraya geriye dönük olarak yapılan uydurma yorumlarla izah edemeyiz!
Ne Cumhuriyet Halk Partisi, ne İsmet İnönü ne de kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk; günümüz semantiğinde bir sağcı ya da solcu olmuştur! Elbette her iki kesime hitap eden özellikleri vardır fakat bu durum onları bugünkü sığ siyasete malzeme yapmaz!
Yapmamalıdır ve bunu yapanlara da en önde tepki göstermesi gereken kurucu parti olan Cumhuriyet Halk Partisinin üye ve taraftarları olmalıdır!
Ne var ki işler tıkırında ilerlerken Atatürk’ü sade milli bayramlarda ve özel günlerde hatırlayanlar, başı sıkınca onun arkasına saklanıyor. Atatürkçülüğün, kişisel egoların hatalarını temizleme gibi bir misyonu var da biz mi bilmiyoruz? Bir köylü ile bazlama yiyen ayran içen Atatürk’ü örnek alıp yer sofrasında köy evine giden bir CHP başkanı veya vekili nerede?
Milli meselelerde yön veren yol çizen CHP misyonunu tarihe gömmeye çalışanların maksadı nedir? Mücadeleden vazgeçip müzakereye geçenlerin, yanı başında yer alan öz evladını derdest edip yeni bulduğu hatunun çocuklarına yani üvey evladına kol kanat germesini neyle nasıl izah edeceğiz!
Elbette, dışa açılım ve karşı mahalleye arzı endam gösterilecek ama bunun da bir usulü var! Yolda buldukların hatırına yola çıktıklarını satan tüccarın, bizde vefa semt adı değil demesi de tam bir komedi!
Defolu ürünü tezgaha koyan tüccar , pekâlâ o ürünün alınmayacağını hüsnükabul görmeyeceğini biliyor! Kafasında başka malı pazarlama düşüncesi var ve yol yapıyor bir şekilde… Bunu anlamamak için saf olmak lazım!
“Koyun kalmadı, keçi olarak ben varım!” deyip ortaya kendini sunması ve artık Çelebi benim, bana Çelebi diyeceksiniz! anlamına gelmiyor mu “var mısınız benimle!” demesi…
İmam kayığına binip kayık üstünde mehtap sefası yapmak ve en sonunda kayığı tersane önüne bırakıvermek ve hammadde olarak orası burası kesilip budanırken timsah gözyaşları dökmek mi ahde vefa?
İki atı ile ada turu yapan faytoncunun bir atını sakat etmesi sonrası, kalan ata faytonun yükünü sarıp onu da sakatlamayacağının garantisi var mı?
En sonunda atlar öldü bari ben çekeyim diye ipi eline alıp faytonu çekince kahraman bir fedai mi yoksa enayi mi olacak göreceğiz! Bizim bildiğimiz şudur, ağzınla kuş tutsan o iki atın tırnağı olamazsın!
Halbuki, siyaset hipodromunda faytoncunun atları değil, safkan cins atlar yarışır ve bu vasıfları haiz, hastalıksız ve hiçbir kötü şöhreti olmayan safkan tay mevcut partide.
Tarlasındaki hazineden bihaber çiftçinin, başka tarlalarda define araması gibi şaşkın gömücünün özel hali!
İnce hastalıktan saf cemal bir sav fışkırmaz. Çetin cevizin tadı olmaz, içi de kurumuştur onun!
Fikri durmuşların sağ olduğuna inanmak ne büyük bir yanılgı, ruhu ölmüşlerin öngörüden nasipsizlerin kemale ermesini beklemek de hayal!
Neyse ki memleketimiz mamur ve toprağımız verimli… Bu topraklarda Kemaller tükenmez…
