Her yıl aynı tiyatro… Kameralar, sahne ışıkları, ezberlenmiş tebessümler, “müjde” diye pazarlanan rakamlar… Bir ülkenin kaderi üç haneli bir rakama indirgeniyor; adına da asgari ücret deniyor.
O rakamı belirleyenler ise o rakamla yaşayan milyonların titreyen ellerini, markette etiket okuyup vazgeçen annelerini, kantinde aç kalan çocuklarını, kira günü yaklaştıkça sabahlara kadar uyuyamayan babalarını görmüyor.
Kâğıttaki sayı masada büyüyor; ama hayatın içinde o rakam her gün küçülüyor, eriyor, yok oluyor. Asgari ücret dediğiniz şey, milyonların elindeki tek can simidiydi; onu bile delik deşik ettiler. Tutunmaya çalışan herkesi aşağı çeken bir ağırlığa dönüştürdüler.
Bu ülkede yaşam artık “asgari” bile değil.
Biraz nefes, biraz umut, biraz merhamet… Hepsi eksildi.
İnsanlar yaşamakla sürünmek arasında sıkışıp kaldı.
Evlerin ışıkları daha erken sönüyor; yorgunluk gözlere daha erken çöküyor. Bir ülkenin kalbi yorgun düşerken açlık sınırının altında belirlenen bir asgari ücret, bu ülkenin emekçilerine zulümdür, hakarettir; insanlık onurlarını hiçe saymaktır. Bu çelişki artık saklanamaz. Bu adaletsizlik halkın sabrını tüketiyor.
Bir çocuk karne günü bisiklet istiyor; babası başını öne eğip “Belki seneye…” diyor. Ama seneye aynı parayla daha az ekmek alınacağını bile bile…
Ekonominin büyüdüğünü söylüyorlar.
Büyüyen ne?
Açlık mı? Utanç mı? Sessizlik mi? Yoksulluğun gölgesi mi?
Açlık sınırının altında bir ücret belirlemek, yönetenlerin emekçiyi gözden çıkardığını ilan etmesidir.
Bir zamanlar bu topraklarda birbirimize tutunurduk. Komşunun çorbasında herkesin payı olurdu. Birinin derdi herkesin yüreğine dokunurdu. Şimdi herkes kendi sessizliğinde boğuluyor. Yoksulluk sadece ceplerde değil, kalplerde de derinleşiyor.
Üstelik tablo yalnızca bugünün değil, 23 yıllık bir erimenin özetidir:
2002’de çeyrek altın 30–35 TL’ydi, bugün 9 bin TL.
2002’de asgari ücret 163 TL’ydi; bir işçi 5 çeyrek altına yakın alabiliyordu.
Emekli maaşı 216 TL’ydi; emekli 6–7 çeyrek altın alıyordu.
Bugün?
Asgari ücret 22 bin TL, emekli maaşı 16–17 bin TL, çeyrek altın 9 bin TL.
Asgari ücretli ancak 2 çeyrek altın, emekli ise 1–1.5 çeyrek altın alabiliyor.
TÜİK’in kendi enflasyonuna göre bile 2002’deki satın alma gücünün bugün karşılığı:
• Asgari ücrette 45–50 bin TL,
• En düşük emekli maaşında 60 bin TL olmalıydı.
Altın katlandı; ama halkın alım gücü üçe bölündü.
Bir tarafta aç çocuk, boş tencere, karanlık mutfak…
Öte tarafta YİD garantileri, vergi afları, KKM ayrıcalıkları, özel uçaklar, saraylar, saltanatlar
…
Bu artık sadece ekonomik çöküş değil;
Bu düpedüz adaletsizliktir. Halkın gözünün içine baka baka yapılan bir soygundur.
Ve sadece iktidar mı suçlu? Hayır.
Ana muhalefet de halkın gerçek sorunlarından kopmuş, koltuk ve liderlik hesaplarına gömülmüş durumda.
Yoksulların gündemi değil; siyasi kliklerin ikbal hesapları daha önemli oldu.
Milyonların umudu, bir yolsuzluk sanığının siyasi kariyerine rehin edildi.
Bu da kabul edilemez.
Biz bu ülkenin geçmişini biliriz:
Kurtuluş Savaşı’nı omuz omuza verdik.
Bugün de bu halk onurlu yaşamı hak ediyor.
Hiçbir koltuk, hiçbir lider, hiçbir parti; bir insanın onurundan daha değerli değildir.
Artık halkın sesi duyulacak.
Bu ülkenin gerçek sahibi, sarayların gölgesindeki bir avuç zengin değil; yoksullar, emekliler, işçiler, dar gelirlilerdir.
Siyaset merkezine rantı değil, insanı koymalı.
Çözüm çok net:
1. Asgari ücret yaşam maliyetine göre acilen artırılacak ve yıl boyunca enflasyona endekslenecek.
2. Temel ihtiyaçlar sübvanse edilecek.
3. İşçi hakları güçlendirilecek; kayıt dışı sömürü düzeni bitirilecek.
4. Sosyal yardım ve eğitim bütçeleri artırılacak; çocuklar aç okula gitmeyecek.
5. Vergi adaleti sağlanacak; servet vergisi gelecek, vergi afları tarihe karışacak.
Biz artık rakam değiliz.
Biz artık susturulan ses değiliz.
Biz bu ülkenin yaşam talebiyiz.
Asgari insanlık değil, tam adalet istiyoruz.
Asgari yaşam değil, onurlu bir hayat istiyoruz.
Asgari ücret değil, emeğimizin gerçek karşılığını istiyoruz.
Bu halk hakkını alacak.
Ve o gün geldiğinde bu ülke yeniden güler yüzlü geleceğe umutla bakan mutlu insanların ülkesi olacak , insan kokacak!
