HALKWEBYazarlarŞimdilik iki adım ileri...Her ne olursa olsun iyi!

Şimdilik iki adım ileri…Her ne olursa olsun iyi!

Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın merakla beklenen İmralı ziyareti 28 Aralık’ta gerçekleşti. 29 Aralık’ta DEM Parti tarafından Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeden öne çıkan mesajlar kamuoyuyla paylaşıldı. Eğer ki ilk görüşmenin sonrasında bir ‘silah bırakma çağrısı’ bekleyecek kadar fazla iyimserler varsa, onlar için bir hayal kırıklığı olabilir. Onun dışında her ne olursa olsun umutvar bir süreç başlamış denebilir.

Şunu belirtmek gerekir ki, Öcalan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısını boşa çıkarmamış görünüyor. Süreci zamana yayacak ve belli bir siyasi pazarlık zemini yaratacak bir mesajla karşılık veriyor.

DEM Parti tarafından paylaşılan mesajdan birleştirilmiş bir paragraf alıntılayalım:

“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım. Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”

Kaygan patikada ikinci adım atıldı

Cümleler çok iyi seçilmiş, pazarlığın taraflarından hiçbirinin herhangi bir yenilgi duygusu hissetmesine mahal verecek tek bir sözcüğe yer verilmemiş. Bu mesajla çok taraflı görüşmelerin başlayacağını söylemek mümkün. Herhalde DEM Parti’nin posta güvercinliğinde ve ardından MİT’in katılımıyla Kandil, Avrupa ve PYD ile bir pazarlık süreci yaşanacak.

Ancak, halen içte ve dışta pek çok belirsizlik olduğunu söylemeden geçmek olmaz. Ve tabii Devlet Bahçeli’nin o çağrısından önce de belli ki sadece Öcalan ile değil, diğer taraflarla da nabız yoklamaları düzeyinde temaslar kurulmuş. Ne ne kadar konuşuldu, onu yıllar sonra belki öğreneceğiz.

‘Türk meselesi’ yaratmadan ‘Kürt meselesi’ni çözmek

İşin bir yanında Öcalan, bir yanında Kandil’deki örgüt liderleri, PYD ve Avrupa’daki PKK unsurları yer alacak. Ve tabii ki bunlarla devletin arasında DEM Parti ayrı bir işlev üstlenecek. Sonuç itibarıyla, tarafların en azından bir bölümü nihai çözüm adresi olarak TBMM’yi gösterdiğine göre… Bahçeli’nin o çağrısından bu yana, DEM Parti ve Öcalan’ın Çözüm Süreci’nden önemli bir ders çıkardığı dikkat çekiyor. Her iki taraf da bu sürece CHP’nin de katılması gerektiğinin altını çiziyor.

Tabii ki CHP’ye bayıldıklarından değil, ancak kapsayıcı bir uzlaşmanın CHP olmadan olamayacağını sadece onlar değil, AK Parti de, MHP de bal gibi biliyor. ‘Kürt meselesi’ni çözerken, ‘Türk meselesi’ ile karşı karşıya kalmamak için bu bir zorunluluk.

‘Sınır ötesi’ dediğin ta Gazze’ye kadar!

Yine Öcalan’ın mesajlarına dönelim… “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır. Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.

Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır. Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.”

Hemen hemen biraz önce altını çizdiğim risklerin proaktif çözümüne yönelik öneriler olduğunu görüyoruz. Ancak, CHP ve aldığı oy oranından daha fazlasını oluşturan laikler, aleviler ve üniter devleti harfiyen savunan ulusalcılar için ulusal ölçekte bir uzlaşı sağlanması, Suriye’deki ve bölgedeki gelişmelerle sıkı sıkıya bağlı. Ve orada görüşmelerde yer alacak tüm tarafların bir araya gelseler bile yeterince etkin olamayacakları bir ortam var.

Söz gelimi, Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) sadece CHP’lilerin iğrendiği bir terör örgütü değil, bu milletin yüzde 90’ına yakını tekfirci selefileri ciddi bir tehdit olarak görüyor.

Bu görüşmeler sürecinde ezkaza Lazkiye, Tartus, Humus ya da herhangi bir şehirde ya da kırsalda Arap Alevilerine, Hıristiyanlara ya da genel olarak laiklere yönelik bir katliamın vuku bulması durumunda, Türkiye’de Zafer Partililerden Alevilere, laiklerden ulusalcılara geniş kesimlerin bu çözüm sürecine karşı direnişinde ciddi bir alevlenme söz konusu olabilir.

Hele ki Suriye Milli Ordusu (SMO) da böylesi bir olaya dahil olursa… Bu aynı zamanda Kürtlerin bir bölümü, özellikle de büyükşehirlerde yaşayan Kürtler için de geçerli…

Suriye’nin toprak bütünlüğü kısa vadede bile pamuk ipliğine bağlı

Bitmedi… HTŞ sanıldığı kadar güçlü değil, Şam’ın egemenliğindeki şehirler tek ek düşerken, belki de en çok şaşıran bu el Kaide artığı silahlı güruh oldu! Yani koskoca ülkeyi stabilize edecek ne güce ne de yeteneğe sahip. Bırakın onu, bileşenlerini bile kontrol edip edemeyeceği henüz belli değil. Ancak bölgedeki yabancı güçlerin desteğiyle, o da belki ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü’ içinde kırılgan bir çözüm bulunabilir.

Söz gelimi, Şam kırsalına kadar Suriye’yi işgal edebilmiş bir İsrail’i, ABD dışında ikna edebilecek bir güç yok.

Tel Aviv ikna edilemezse, o bölgede defacto bir Dürzi devletinin ortaya çıkması işten bile değil. Böylesi bir gelişme, domino etkisiyle diğer azınlıkların bir başka yabancı gücü arkasına alarak devletçikler kurmak için hareketlenmesini tetikleyebilir. Böylesi bir gelişme olursa, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) de eğer ki Öcalan’ın mesajına olumlu bir yanıt verme eğiliminde olsa bile, kendi devletini kurmak için ABD, eğer ABD yan çizerse hangi yabancı güç olursa onunla, kendi devletini kurmak için savaşmaya devam edeceği aşikar.

Buna benzer onlarca senaryo yazılabilir. Yani Suriye’nin geleceği henüz çok, ama çok belirsiz.

Gardını almayanlar da pek yakında ringe çıkınca…

Öncelikle 20 Ocak 2025 tarihini beklemek gerekecek. Bakalım Donald Trump bu Yahudi-Hıristiyan şahin kabinesiyle Ortadoğu’da nasıl hamleler yapacak. Üstelik mesele sadece Suriye de değil, Gazze ve İran’a yönelik stratejisi de doğrudan Suriye ve dolayısıyla bu yeni çözüm sürecini etkileyecek.

Bu arada İran ve Rusya Federasyonu Suriye sahasından silinip gitmiş değil, sadece ‘bekle ve gör’ vaziyetindeler… Britanya ile ABD uzlaşmış gibi, ama hiç belli olmaz. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin nasıl bir tutum alacağını da net olarak bilmiyoruz. İşte tüm bunlar ne Ankara’nın, ne İmralı’nın ne de Kandil’in kontrol edebileceği gelişmeler olacak pek yakında. Ve her birinin bu gelişmelere göre yeniden konumlanmak zorunda kalması ihtimali var.

DEM Parti’nin de CHP’nin de işi zor

Şimdi tekrar dönelim yurtiçine… DEM Parti ve genel olarak Kürt siyasi hareketi açısından çok can alıcı bir dönemden geçilecek. Her ne olursa olsun, hareketin içinde çatlaklar oluşması ihtimali var. Huzursuz radikal gençleri bir yanda, İhvancı eğilimli mütedeyyinleri öte yanda, DEM Parti’nin iç iletişimini yeni baştan kurgulaması gerekiyor.

Siyasal İslamcıların bir bölümünün bu çatlaklardan istifade ederek bugüne kadar bir türlü beceremedikleri muhafazakar bir Kürt siyasi hareketi oluşturmaya çalışacaklarını beklemek gerek. Bu Hüda-Par gibi katil artıklarıyla olacak bir iş değil, o belli!.. Barzani ve AK Partili Kürtler destekli bir oluşum gündeme gelebilir.

CHP için belki durum daha da zor!.. Bir yandan önemli bir oy potansiyelini oluşturan ve Suriye’deki gelişmelerden dolayı istim üstünde olan Alevileri ikna etmesi gerek, diğer yandan laik, ulusalcı kesimleri rahatsız etmeden bu yeni çözüm sürecinde aktif ve yapıcı rol almak zorunda. Buna göre kurmay kadrolarını baştan aşağı yenilemesi şart. Gerekirse parti dışından transferler yaparak…

Mesela hiç zaman kaybetmeden Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığını baştan sona yenilemeli, ki artık alay konusu olmasın. Aynı şekilde sözcülerini de…

Milliyetçi partiler için oy devşirme imkanı mı?

Bu sürece cürmünden fazla ortalığı yakabilecek partiler de var. Yükselişini sürdüren Zafer Partisi ilk akla gelenlerden… Kürt meselesi konusundan çok mülteci karşıtı söylemleriyle yüzde 5’leri bulan bu parti için yeni çözüm süreci büyük bir oy devşirme imkânı sunuyor. Bir türlü miadını doldurmayan ve yeni genel başkanıyla hamasetin dibine vuran İYİ Parti de bu süreci baltalayacak çıkışlar yapabilir.

Vatan Partisi Suriye’deki gelişmeler sebebiyle zaten burnundan soluyor. Onların da sert bir muhalefet yapacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yok!

MHP’den süreç içinde az da olsa kopmalar olabilir. Çünkü emir demiri bir yere kadar kesebilir. Zafer Partisi’nden Anahtar Parti’ye kadar onlara kucağını açacak partiler hazır ve nazır.

Gelelim AK Parti’ye… Bugüne kadar kaşıdığı güvenlikçi ve aşırı milliyetçi söylemle iyiden iyiye aşırı milliyetçi konuma savrulan bir kesiminde rahatsızlık yaratabilir. Öte yandan süreç yolunda gitmez ve yeniden daha sert bir gerilim ortamı doğarsa bu kez başındaki sorun parti örgütündeki farklı eğilimlere sahip Kürtler olabilir. Tabii bir de şuursuz ve ağzına geleni söyleyebilen partililer ve yandaş medya mensupları var. Onların da çenesini kapatmak başka bir dertleri olacak.

Ne şişi ne kebabı yakmayacak ustalıkta bir akıl var mıdır?

Sürecin vitrin önündeki savunucularından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un açıklamalarının daha çok AK Parti ve MHP’lilere mesaj niteliği taşıdığını söylemek mümkün.

Kürtlerin de Türk Milleti’nin kurucu ve ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor önce, sonra da “Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt yüzyılıdır” diyor. Kürtlerin devletin kurucu ve sürekli bir sahibi olduğunu da eklemeyi ihmal emiyor. Üniter devlet vurgusunu da yapıyor. Yani birlik ve bütünlük içinde ‘kazan-kazan’ formülü… Mümkün mü, zor da olsa mümkün.

Ancak… Bu ülkenin laiklerini, Alevileri ve seküler milliyetçilerini ikna etmeye yeter mi?

Yetmez! Böyle mesajlar verse bile ikna olurlar mı, olmazlar!

Peki onlar ikna olmadan olur mu? Olmaz. İşte bu sebeple CHP’nin açık desteği olmaksızın, bu süreç yolunda yürümez.

İmralı da, DEM Parti de bu sebeple CHP’ye çağrı yapıyor. Büyük olasılıkla AK Parti ve MHP de açık açık CHP’ye ağız eğmemek için, kapalı kapılar ardında ikna çabalarına girmiştir ya da tıpış tıpış girecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI