Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti, Hakkari, Tunceli, Ovacık…
Şimdilik yerel yönetimlere yönelik kayyım darbeleri bu belediyelerle sınırlı, ancak kayyım atamalarının devam edeceğini öngörmek için müneccim olmaya gerek yok!
Üstelik bu kez Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki DEM Partinin yönetimindeki belediyelerle de sınırlı kalmayacak. Büyükşehirlerde CHP belediyelerine yönelik kumpasları ve darbeleri de görme ihtimalimiz var.
Pek çok kirli planın yapıldığı siyasî kulislerde konuşuluyor. Tüm muhalif güçlerin bu kirli oyunları boşa çıkarmak için bir arada hareket etmeye yönelik hazırlıklı olması gerek… Hep birlikte göreceğiz yakında neler olup biteceğini.
Kayyım uygulamaları sadece Türkiye’ye özgü değil, ancak böyle yasadışı ve siyasî çıkarlar çerçevesinde uygulanan başka bir ülkeye de pek rastlanmıyor. Dünyada çeşitli nedenlerle başvurulan bir yönetim ve denetim mekanizması olarak kayyım uygulaması gündeme gelebiliyor.
Bu uygulamaların gerekçeleri ve şekilleri, her ülkenin kendi sosyal, siyasi ve hukuki koşullarına özgü olarak önemli farklılıklar gösteriyor. Türkiye’de kayyım uygulamaları, bu bağlamda, diğer ülkelerden belirgin bir şekilde ayrışıyor.
Türkiye’de kayyım atamaları, merkezî hükûmetin politikaları doğrultusunda, siyasî ve idarî müdahale aracı olarak sıkça kullanılıyor. Özellikle yerel yönetimlerde belediyelere kayyım atanması, merkezî hükûmetin yerel yönetimleri denetim altına almasının bir yolu olarak alışkanlık haline geleli bayağı bir zaman geçti. Bu durum, yasal çerçevede idarî makamların da kayyım atayabilmesiyle pekişiyor.
Bu nedenle toplumsal ve siyasî tartışmalara neden oluyor ve kimi zaman merkezi yönetimin yerel yönetimlere yönelik anti-demokratik bir vesayet uygulaması olarak öne çıkıyor.
Batı demokrasilerinde kayyım uygulamaları
Kayyım uygulamaları sadece demokrasinin gelişmediği yarı otoriter ya da otoriter yönetimlerin olduğu ülkelere özgü değil. Çeşitli ülkelerde yerel yönetim organlarının görevden alınması veya uzaklaştırılması konusunda farklı uygulamalara rastlanılabiliyor.
Avrupa’nın demokratik devletlerinin hepsinde idarî vesayet, öyle ya da böyle bir şekliyle var. Belediyelerin merkezî yönetim tarafından denetlenmesi çeşitli AB ülkelerinde farklı biçimde uygulansa da benzer amaca hizmet ediyor, o da kamusal hizmetlerin devamlılığı…
Ancak, Türkiye’de bugün uygulanan haliyle pek bir ilgisi yok. Vesayet genelde kamu hizmetinin nasıl verildiği ve malî konularla ilgili olarak uygulanıyor. Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, İtalya ve diğer Avrupa örneklerinde, ülkelerin yönetim sistemleri, gelenekleri ve siyasal gelişmelerle bağlantılı biçimde idarî vesayet ve görevden uzaklaştırma uygulamaları görülüyor.
Fransa’da belediye başkanlarını bölge valileri denetliyor
Fransız Anayasasının bölgesel yönetimlerle ilgili 72. maddesinde 28 Mart 2003 tarihinde yapılan değişiklik sonrasında hükûmetin her bir bakanını ayrı ayrı temsil eden devlet temsilcilerinin, yani bir çeşit bölge valisinin kamu yararı, idarî vesayet ve kanunlara uyulmasından sorumlu olduğu belirtilmiş. Fransız mevzuatı ‘görevinin gereğini yerine getirmeyen’ belediye başkanlarının görevden belirli bir süre uzaklaştırılmasına izin veriyor.
Bir örnek verelim: Aynı cinsiyetten iki kişinin nikâhını kıydığı gerekçesiyle, Bordeaux yakınlarındaki Begles kasabasının belediye başkanı bir ay süreyle görevden uzaklaştırılmış. Olay 2004’te gerçekleşmiş. Büyük olasılıkla bugün böyle bir gerekçeyle belediye başkanı görevden uzaklaştırılmazdı.
Esasen belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması işleminin Fransa tarafından henüz sömürgesi olduğu dönemde, Cezayir’deki pek çok belediye başkanı ya da meclis üyesi için de uygulandığını hatırlatalım. Konu Cezayir olduğunda, Fransa tarihi açısından anti-demokratik uygulamalar zaten saymakla bitmiyor.
Almanya’da ‘belediye izleme kurumları’ var
Almanya’da belediyelerin faaliyetlerini denetleyen ‘belediye izleme kurumları’ var. Bu kurumlar yerel yönetimlerin yerine geçip düzeltici önlemler alabiliyor. Federal bir yönetim sistemine sahip olan Almanya’da, denetleyici makamların yetkileri eyalet anayasalarında kapsamlı biçimde belirlenmiş.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının (AYYÖŞ) öngördüğü biçimde orantılılık ilkesi doğrultusunda bu uygulamalar hayata geçiriliyor. Almanya’da idarî vesayetin içerdiği eylemler arasında; talimat verme hakkı, hak tecavüzleri söz konusu olduğunda itiraz ve ilga hakkı, yasal yükümlülük çerçevesinde tanımlanan işin yapılmasını emretme hakkı, yerine geçme (belediye adına ve namına gözetleme kurumunun emredilen bir önlemi yerine getirmesi) yer alıyor.
Belirtilen bu önlemler yetersiz kaldığında yetkili birinin atanması, yerel meclisin tasfiye edilmesi ve belediye başkanının yetkisinin zamanından önce sona ermesi sadece bazı eyaletlerde mümkün. Fransa’daki valiliklerce uygulanan idarî vesayetin bir benzeri olan izleme kurumunun yerel özerkliğe müdahale seçenekleri açıkça tanımlandığı için bu yetkilerin dışında başka yasal eylem bulunmuyor.
Bu eylemlerden ‘yetkili birisinin atanması’, Türkiye’deki kayyım uygulamasıyla benzerlik gösteriyor. Ancak önemli bir farkı var, genelde iktidarın siyasi bir çıkarı doğrultusunda şekillenmiyor.
İşlevsel bir uygulama olarak ‘yerine geçme’
Birleşik Krallık’ta 1999 yılında kabul edilen ‘Greater London Authority Act’ (Londra Büyükşehir Belediye Kanunu) belediye başkanlığının boşalması durumunu açıklayan bölümündeki 12. ve 13. maddelerde istifa, toplantılara katılmama hallerinde, 14. maddede ise belediye başkanı seçilme yeterliğinin kaybedilmesi durumunda, ayrıca Hesap Denetimi Kanununa muhalefet, mahkûm olma ve Halkın Temsili Kanununun II. Kısmının herhangi bir maddesinin ihlali nedenleriyle belediye başkanlığının boşalması gibi durumlar, gerekçeler olarak sıralanıyor. Bu kanunun aynı zamanda Birleşik Krallık’a ilk defa belediye meclisinden ayrı bir seçimle belediye başkanının seçilmesini sağladığını belirtmek gerek.
Birleşik Krallık’ta yerel yönetimlerin işlevlerinde ‘yetersiz’ oldukları durumlarda; merkezî yönetim, herhangi bir yasal düzenlemeye gerek duymaksızın bu işlevleri başka bir yerel yönetim birimine ya da diğer kamu örgütlerine aktarabiliyor. Bu düzenleme, Almanya örneğiyle birlikte ‘yerine geçme’ yöntemi olarak, 5393 sayılı Kanunun 45. maddesine eklenen fıkrayla benzeşiyor.
İtalya bölgeler bakımından daha yumuşak bir yöntem izlemeyi tercih etmiş. İtalyan Anayasasının 127. maddesi uyarınca merkezi hükümet, bölgelerin kabul ettiği yasalarda yetki aşımı olduğunda anayasaya aykırılık gerekçesiyle yayınlanmasından itibaren 60 gün içerisinde Anayasa Mahkemesine dava açabiliyor.
İspanya’da yerel yönetimler üzerinde idari vesayeti kabul etmese de özerk yerel yönetimlerin aldıkları kararlar üzerinde, sadece hukuka uygunluk denetimi yapacak hükümet komiserliği denilen bir denetim birimine göndermesini şart koşan bir sistem geliştirmiş durumda. Katalonya’da bağımsızlık referandumu sırasında merkezi yönetim bu yetkisini sınırları zorlayarak uygulamaktan geri kalmadı.
Avrupa’da gözetim ve denetim mekanizmaları
AB içerisinde İspanya, Çekya, Bulgaristan gibi pek çok ülkede çoğu zaman sayıştay raporlarıyla desteklenen, içişleri ya da maliye bakanlıklarının yürüttüğü bir izleme mekanizması bulunuyor.
Finlandiya’da ise bir değerlendirme komitesini bu iş için aday gösterme gibi daha dolaylı bir yöntem izleniyor.
Polonya’da belediyelerin gözetim işlerini ‘bölgesel sayıştay odaları’ yürütürken, Romanya ve Litvanya’da belediyelerin gözetimini merkezî hükûmet tarafından atanan kamu görevlilerinin yer aldığı özel kurullar üstleniyor.
Birleşik Krallık’ta belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması mali ve terörle bağlantılı konuların yanında suçla ilgili hususlarda da olabiliyor. Kuzey İrlanda’da ‘terörle bağlantılı olmak’ gerekçesi bir dönem sıklıkla kullanılmış.
Bir başka örnek de Moldova’dan… Moldova’nın başkenti Kişinev’in belediye başkanı suç işlediği gerekçesiyle 2017 yılında görevden uzaklaştırıldı.
Dünya örneklerinde görüldüğü üzere merkezî yönetim, yerel yönetimler üzerinde değişen derecelerde vesayet uygularken, ülkenin tarihi, kültürü, toplumsal yapısı ve daha başka etkenlerin tesiriyle belirli durumların gerçekleşmesi halinde belediye organlarını feshedebiliyor, yerine görevlendirme yapabiliyor ya da belediye yerine geçip kamusal hizmetleri yerine getirebiliyor. Her ülke kendi tarihsel gerçekliği ve deneyimlerinden yola çıkarak idari vesayetin kapsam ve derecesini belirliyor.
AYYÖŞ gibi uluslararası metinler idari vesayetle ilgili genel çerçeveyi sağlarken devletlerin egemenlik hakları çerçevesinde belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması gibi uygulamalara kesin yasak koymamış.
Latin Amerika’da temel sebepler: Kartellerle işbirliği ve yolsuzluk
Federal bir yönetim sistemine sahip olan Meksika’da, Guerrero ve Michoacán eyaletlerinde, belediye başkanları yolsuzluk ve organize suç iddialarıyla görevden alındı ve yerlerine kayyımlar atandı. Her iki eyalette de uyuşturucu kartellerinin yerel yönetimlerdeki yetkililerle olan bağlantıları kayyım atamalarında en temel sebeplerden biri.
Brezilya’da da zaman zaman yolsuzluk skandalları nedeniyle belediye başkanları görevden alınıyor ve yerlerine kayyımlar atanıyor.
Arjantin’de de merkezî yönetim benzer gerekçelerle yerel yönetimlere kayyım atayabiliyor. İtalya’da, özellikle mafyanın etkinliğinin sürdüğü güney bölgelerinde, organize suç örgütleriyle bağlantılı belediyelerde merkezî hükûmetin atadığı kayyımlar adaletin temsilcisi olarak görev yapıyor.
Bu ülkede, kayyımlar, organize suçla mücadelenin cesur savaşçıları olarak görülüyor ve kayyımlık saygın bir makam olarak algılanıyor.
Irak’taki kayyım uygulamaları, Türkiye’deki uygulamalara biraz daha benzer nitelikte… Güvenlik ve terörle mücadele gerekçesiyle yerel yöneticiler görevden alınıyor ve yerlerine kayyımlar atanıyor.
Temel gerekçelerden biri de mâli sorunlar
Kayyım uygulamalarında en önemli gerekçelerden biri de malî yönetimde yaşanan sorunlar… ABD, Almanya, İtalya, Hindistan ve Yunanistan gibi ülkelerde kayyım uygulamaları genellikle malî disiplinin sağlanması, yolsuzlukla mücadele edilmesi veya iflas süreçlerinin yönetilmesi amacıyla yapılıyor.
Kayyım atamaları genellikle mahkeme kararına dayanıyor ve yasal çerçevede ele alınıyor. Malî disiplinin sağlanması, toplumun ekonomik refahının korunması adına olmazsa olmaz bir koşul…
Keyfiyet, çifte standart ve sınır tanımayan vesayet
Gelelim Türkiye’ye…
Kayyım uygulamaları, diğer ülkelerden ciddi farklılıklar gösteriyor. Merkezî hükûmetin politikaları doğrultusunda siyasî ve idarî müdahale aracı olarak kullanılması, yerel yönetimlerin denetim altına alınmasını hedefliyor. Bu durum, yasal çerçevede idarî makamların da kayyım atayabilmesiyle pekişiyor.
Türkiye’deki kayyım uygulamaları, siyasî müdahale yönüyle diğer ülkelerden ayrışıyor ve bu durum, ciddi tartışmalara neden oluyor. Dünya genelindeki kayyım uygulamaları incelendiğinde, malî disiplinin sağlanması, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve iflas süreçlerinin yönetilmesi gibi nedenlerle yapıldığı görülüyor.
Türkiye’nin kayyım uygulamaları ise bu genellemelerin dışında, siyasi dinamiklerin ve merkezi hükûmetin yerel yönetimler üzerindeki etkisinin bir yansıması olarak öne çıkıyor. Türkiye’de kayyım atanan belediyelerin yetkililerine ciddi suçlar isnat ediliyor. Tabii ki ilk sırada ‘terörle iltisaklı olmak’ gibi somut kanıtlara dayanmayan suçlamalar ilk sırada yer alıyor. Sonra sırasıyla, yolsuzluk ve rüşvet, keyfi işten çıkarmalar, mali disiplin eksikliği ve altyapı yatırımlarının ihmal edilmesi…
Eğer ki bunlar gerekçe gösteriliyorsa ilk kayyım atanması gereken belediye, Melih Gökçek başkanlığındaki Ankara Büyükşehir Belediyesi olmalıydı değil mi?
Ancak, Türkiye’de iktidar için kayyım uygulaması çok kullanışlı bir siyasî araç ve sadece muhalefetin yönetiminde olduğu belediyelere uygulanıyor. Yani genel olarak kamu hizmetlerinin devamlılığı gibi bir amaçtan söz etmek mümkün değil!
Kayyımların belediyelerin bütçesini nasıl har vurup harman savurduğunun onlarca örneği varken…