Çok öyle mercek altına almanıza gerek yok, şöyle birkaç kez dikkatle izlerseniz kolayca anlarsınız. Muhalefet içinde ‘muhalif’ takılanlar vardır, her zaman değil de kendilerine yer bulamadıkları zaman bu şekilde konumlanırlar ve genelde kişiselleştirip bulundukları partinin ve ülkenin çıkarlarını hiç umursamadan herkese zarar veren bir mücadaleye girişirler.
Her zaman ittifak kuracakları kendilerine benzer birilerini bulurlar. Ne gariptir ki hepsi de kendini ‘en devrimci’, ‘en yurtsever’, ‘en Atatürkçü’ ya da ‘en milliyetçi’, ‘en yerli ve milli’ gibi aklınıza gelebilecek herhangi bir ‘en’ olarak lanse eder.
Kişisel çıkarlardan müzmin muhalifliğe
Hemen hepsinin ortak bir özelliği vardır, kendilerine atfettikleri bu sıfatlarla uzaktan yakından bir ilgileri yoktur. Özellikle bu ‘devrimci’ sıfatı çok önemli, çünkü buradan çöplenmek dışında bir taktikleri bulunmaz. Bunların ruhunun gıdası genelde ‘birbirini çıkarların aynı olduğu sürece pohpohla’, ‘çıkar çatışması yaşadığında ilk fırsatta göm’ üzerine kurgulu bir sürü psikolojisinden ibarettir.
Bir özellikleri daha vardır, ‘en kahraman’dırlar!
Bu günlerde, yani 19 Mart’tan bu yana, üyesi oldukları ya da bir zamanlar üye oldukları parti, iktidarın tüm saldırılarına karşın başarılı bir strateji yürütürken, bazıları fena halde mutsuz… Şu süreçte bu sorunu en fazla yaşayan parti, malum CHP…
Bildiğiniz üzere iki partili tarafından son olağanüstü kurultayın iptaline ilişkin bir başvuru da yapılmış bulunuyor.
Bu zihniyetteki partililerin ülkenin geleceğini umursamadığını, tek dertlerinin bir ihtimal parti yönetimini alaşağı edip yeni yönetimde kendilerine bir yer açmak dışında bir hedeflerinin bulunmadığını görmemek mümkün değil. Ne ideolojik ne de aki bir kaygıları var!
Bunun CHP’nin yeni yönetimiyle de bir ilgisi yok, önceki yönetime de nefretleri vardı, bir sonrakine de olur. Eğer yönetime husumet beslemiyorlarsa o zaman hedeflerinde kendi partilerinin belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri vardır. Çünkü mesele ideolojik ya da siyasi değil, aslına bakarsanız genelde kişisel çıkar ve bazen de dümdüz psikolojik sorunlardır!
Aanlamsız hizipleşmeler!
Bu öbektekileri organize edenler genelde en hırslı ve en kurnazları oluyor. Parti küskünleri, sivil toplumu bir basamak olarak gören yerel aktörler bir araya geliyor ve mümkünse bir de yerel gazeteci buldular mı ifrit ortaya çıkıyor.
Çok kıvrak ve genelde huzursuzluk yaratma üzerine kurgulanmış bir taktikleri var bunların. Bu fena bir taktik de değil aslına bakarsanız, zira genelde hedef belirlerdikleri kişilerin bir kısmı da onlar gibi hesapçı… Yani hepsinin ortaya serilebilecek pislikleri var. Böylece kapışma başlıyor. Genelde o anda ilçeye egemen olan kazanır gibi oluyor, ama her iki taraf da yara alıyor. Sonuçta başta üyesi oldukları parti, manipüle etmeye çalıştıkları dernek, platform, inisiyatifler de ciddi zarar görüyor. Ne gam, onlar heyecarlanıyor, birbirlerini kavgayı belden aşağıya kadar çekiyor. Bu arada her tarafı başka oynayan yerel gazeteci de ‘çorba parası’nı kapıyor. Bu kavgalarda müptezelliğin dibini kazıyorlar!
Kıymeti kendinden menkul teknokratlar mı çözüm olacak?
Partinin temel sorunlarından biri bu güruh… Bir de yönetimdeki yarı teknokratik yarı çıkar
odaklı bir çevre var. Bu diğerleriyle kıyaslandığında en azından iş üretebilen, görece siyasi hedeflere sahip, ancak bir o kadar da kapalı devre hareket etmeye ve kendi bildiklerini okumaya odaklı bir başka güruh.
‘Oyun kurucu’, ‘kural koyucu’ ve ‘proje geliştirici’ olarak hareket ediyorlar. Belli oranda da işlevsel bir yanları var, bunu saptamak gerek. Zira çok iyi biliyoruz ki, ilçe belediyelerinde ‘onun bunun yakını’ olarak istihdam edilenlerin ‘dedikodu üretmek’ ve ‘iş yapmamak’ konuları haricinde hiçbir liyakatları yok! Bunların ne proje geliştirmesi mümkün ne de belediyelerde kayda değer bir çalışma gerçekleştirmeleri… Yine kıymeti kendinden menkul ‘danışmanlar’ da aslına bakarsanız incir çekirdeğini dolduracak bir fayda üretmiyor, zira onlar da ‘bilmem kimin yakını’ kontenjanından belediye olanaklarından yararlanıyor. Yani bir faydaları yok, ama zararları çok!
İşte bu sebeple büyükşehir belediyelerindeki daha deneyimli ve biraz daha liyakat sahibi kişiler ilçe belediyelerinde görevlendirilip, en azından ‘başarılı olmuş şablonları’ belediye bürokratlarının hayata geçirmesi sürecinde başlarında duruyor. Bunun en bildik örneği ‘kent lokantaları’ ve ‘sosyal yardımlar’…
Çokbilmişlik, yaranma ve zora gelince satma
Tüm bu sıkıntılar nedeniyle uzun bir süredir biraz da parti içinden yeterli ‘becerikli’ ve ‘birikimli’ yönetici bulamayınca, dışarıdan birilerine transfer etmek pek bir modaydı. Bunun sonucunda ideolojisiz, kişisel ikbal peşinde koşan sözde ‘bir bilenler’ ve ‘teknokrat geçinenler’ önce büyükşehir belediyelerine, ardından da birileri tarafından önerilerek ilçe belediyelerine yerleştirildi.
Aynı şekilde ‘danışman’ adı altında sivil toplum çevrelerinde ne kadar ağzı laf yapan, üç-beş ezberi olanlar varsa ‘dâhiyane projeleri’yle belediyelere yön vermeye kalktılar.
Son dönemde CHP’nin yerel yönetim ilkelerini dejenere eden de işte bunlar oldu. Kent konseyleri seçimlerine müdahale etmekten tutun da hayvan haklarına kadar konu ne olursa olsun, burunlarını sokup ‘bildiğini okuyan’ bu tipler de belediyelere zarar verdi, hâlâ da veriyor!
Kopya projeleri dayatan bu kadrolar, pek çok saçmalığa imza atıyor. Bu Hayvanları Koruma Kanununda yapılan değişikliklere karşı hayvan hakları aktivistleri ve hayvanseverler ayağa kalkmışken, ‘Barınaklarınız Kan Kokuyor’ sloganları atılırken meydanlarda, Beyoğlu Belediyesi’nden birileri hangi akla hizmetse, sosyal medyadan pek bir övünerek EspressoLab sponsorluğunda barınak açacaklarını ilan ediveriyor! O barınağı bile faaliyete geçiremediler o da ayrı bir konu ya, hal böyle işte…
Bazı ilçelerde ise ilçe parti yönetimindeki birkaç hırs küpüyle el ele veren danışmanlar kent konseyleri seçimlerinde katılımcı demokrasiyi yok etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Daha acı olanı bunu yapanların pek çoğu kendini ‘sosyalist’ veya ‘devrimci’ diye tanımlayan abuk sabuk karakterler…
Kadroları yeniden yapılandırma zamanı
Hal böyle olunca tabii ki Murat Abbas gibi etkin pişmanlıktan yararlanan itirafçı değil iftiracılar ya da Beşiktaş Belediyesi’ndeki gibi yolsuzluklara bulaşanlar arasından pisliği başkasına atanlar çıkabiliyor. İşin ilginci bunların pek çoğunun AK Partili ya da MHP’li iş insanlarıyla yolsuzlukara bulaşmış olması…
İşte belediyelerdeki bu toksik varlıkların bu kadar çok olması, aslına bakarsanız CHP’nin insan kaynaklarının yetersiz ve kalitesiz olmasından kaynaklanıyor. Bu sebeple CHP iktidarın bu haksız saldırıları karşısında yükselirken, bir yandan da kadrolarını yenilemek zorunda…
Yeni üyelerden ve parti içinden ya da çeperinden çok daha yetenekli kadrolar oluşturulablir ve şimdi tam da zamanıdır. Tabii ki bu yeniden yapılanmanın başında ahlaklı, yurtsever ve becerikli birilerinin olması kaydıyla…