HALKWEBGündemGeleceğin Kapısını Çalanlar: Yeni Neslin Siyaseti Değil, Siyasetin Yeni Nesli Aradığı Bir...

Geleceğin Kapısını Çalanlar: Yeni Neslin Siyaseti Değil, Siyasetin Yeni Nesli Aradığı Bir Çağ

Siyaset uzun zamandır kendi kelimelerinin ağırlığı altında nefes almaya çalışan yaşlı bir kurum gibi görünüyor .Daha da kötüsü siyasal kurumlarda çalışanların (özellikle de yöneticilerin) günceli ve geleceği algılayış biçimler hala yaşlı ve erkek Egemen bir dünyanın bakışlarına sıkışmış gibi . Oysa gençlik çoktan bambaşka bir evrene geçiş yaptı bile .Bu yeni kuşak, yalnızca teknolojiyi daha iyi kullanmakla kalmıyor; zamanı, mekânı, kimlikleri ve hatta gerçeğin kendisini farklı örgütleyen bir bilinç düzeyinde yaşıyor. Dolayısıyla bugünün sorusu, gençleri politik sürece nasıl dahil edeceğimiz değil; siyasetin nasıl olup da gençlerin oluşsal ritmine ayak uydurabileceğidir.
Zira gençlik artık bir yaş kategorisi değil; gerçekliğe temas etme tarzı, dünyayı kavrama biçimi, zamana dair bir sezgi, hız ile derinlik arasında yeniden kurulan bir ritimdir. Bu ritmi duymayan her siyasi yapı sessizliğe mahkûmdur.
Gençler modern siyasetin geometrik biçimde çizilmiş sınırlarına yabancıdır; onlar için dünya katı değil, akışkandır. Temsil mekanizmaları, eskiyip hurdaya çıkmış ideolojik bloklar, geleneksel ve muhafazakar liderlik figürleri… Hepsi gençlerin gözünde analog çağın anıları gibidir. Oysa genç zihin, geleceği bir hedef olarak değil, bugünün içine yerleşmiş potansiyel bir enerji olarak algılar. Bu nedenle siyasetçiler gençlerin “gelecek için umut” olduğundan söz ettiğinde, gençler bunu soyut bir övgü değil, içi boş bir kaçış olarak duyar. Onların istediği övgü değil, gerçek zamansı bir ortaklık, başka bir deyişle geleceği birlikte inşa etme niyetinin şimdide ete kemiğe bürünmesidir.
Bugünün genç nesli, sözlerin kimliklerden, ritüellerden ve makamların sembolik ağırlığından daha önemli olduğu çağlarda yaşamıyor. Onlar için en değerli olan şey, bir düşüncenin kendi kendini doğrulayabilme gücü, bir sözün kendi şeffaflığıyla tutunabilmesidir. Bu nedenle yeni siyasal dil, retoriğin değil hakikatin aerodinamiğinin dili olmak zorundadır: hafif, keskin, şeffaf ve sınanabilir. Çünkü gençler, doğrulara duydukları ihtiyaçtan değil, yanlışların ağırlığını taşıyamayacak kadar hızlı yaşadıkları için doğruluğu talep ederler.
Onların talepleri çoğu zaman ekonomik reform ya da sosyal iyileştirme gibi görünür; oysa gençlerin asıl talebi, varoluş koşullarının sürdürülebilirliğidir. Bir gezegenin sıcaklığının artışı, genç için sadece iklim meselesi değil; kendi geleceğinin ontolojik zemininin aşınmasıdır. Mahremiyetin zedelenmesi yalnızca dijital bir risk değil, kişiliğinin dokusuna yönelen bir tehdittir. İş güvencesindeki belirsizlik sadece ekonomik bir kaygı değil, insanın kendi varlığını kurma hakkına yönelen yapısal bir müdahaledir. Genç neslin öfkesini besleyen şey, aslında kaybettiklerine değil, kaybedilmek üzere olan imkânlara dair sezgileridir.
Bu nedenle politikacıların gençlere karşı geliştirmesi gereken vizyon, geçmişin açıklanmış çözümlerini daha iyi sunmak değildir. Asıl mesele, geleceğin henüz dili kurulmamış ihtiyaçlarını hissetme ve duyulabilir kılma yeteneğidir. Politikacının rolü artık yön göstermek değil; oluşan şeyi duymak, gelmekte olanın ritmini sezmek, potansiyelin kendisine alan açmaktır. Gençlerin gözünde gerçek liderlik, en yüksek sesle konuşan değil; geleceğin fısıltısını duyabilendir.
Ve tam burada siyasetin köklü bir dönüşüme ihtiyacı olduğu ortaya çıkar. Siyasi, kültürel ve yerel kurumlar, gençleri bir masaya çağırmakla yetinmemeli; masanın biçimini, yapısını, yüksekliğini hatta anlamını gençlerle birlikte yeniden tasarlamalıdır. Çünkü gençlik davet edilmek değil, ortak oluşturuculuk ister. Onlara göre demokrasi bir mekanizma değil, sürekli güncellenen bir yazılımdır. Kodları kapalı kaldıkça güvenilmez; paylaşıldıkça güçlenir.
Bugün gençler yalnızca talepleri olan bir toplumsal grup değildir. Onlar, içinde bulunduğumuz çağın epistemik (bilginin kaynağı) pusulasıdır. Gerçeğin nasıl okunacağını, bilginin nasıl işleneceğini ve toplumun hangi hızda dönüşmesi gerektiğini sezgisel olarak bilirler. Otorite artık yaşta ya da makamda değil, veriyi işleme ve geleceği öngörme yeteneğinde taşınır. Bu yüzden gençleri dinlemek yetmez; onların dünyayı algılama biçimini politik sistemin çalışma ilkesi hâline getirmek gerekir.
Gençlerin siyasete dahil olması için yapılacak en doğru şey, onlara alan açmak değildir; siyasetin kendisini onların sezgisel gerçeklik modeline göre yeniden kurmaktır. Şeffaflık bir erdem değil, temel çalışma prensibi hâline gelmelidir. Katılım bir seçenek değil, siyasal kararın asli formu olmalıdır. Gelecek bir vaat değil, şimdide başlayan ortak bir üretim alanı olarak tasarlanmalıdır.
Bugünün gençliği siyasetten uzak değil; aksine siyasetin artık onlara yetişemeyecek kadar yavaş, hantal ve eski bir altyapı üzerine kurulu olmasına öfkelidir. Onların beklediği şey temsil edilmek değil, birlikte yeni bir siyasal bilinç mimarisi kurmaktır.
Ve belki de hiç söylenmemiş olan tam olarak şudur:
Gençler siyasetin geleceği değil; siyaset gençliğin geleceğe açtığı kapıdan geçebilirse var olmaya devam edecektir.
Siyasetin kurtuluşu gençleri anlamakta değil, gençlik hâline gelmekte, yani henüz yazılmamış olana cesaretle yaklaşabilmektedir.
İşte yeni çağın gerçek sorusu budur:
Siyaset, gençlerin kapısını çalmasına gerek kalmadan, onların zaten çoktan girmiş olduğu geleceğe kendini nasıl dahil edecektir?
İşte yeni demokratik modernite çağı gerçek başlangıcı tam da buradan doğacaktır; gençlerin değil, insanlığın gençleştiği bir politik bilinçten.

Konuk Yazar: Gürsel Karaaslan

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR