HALKWEBGündemYeni Neslin Kurduğu Dünya: Çöküşün Gölgesinde Doğan Yeni Bilinç

Yeni Neslin Kurduğu Dünya: Çöküşün Gölgesinde Doğan Yeni Bilinç

Uzun zamandır dillendirilen bir gözlem var: “Günümüzün gençleri solcu değil, sağcı değil; bildiğini okuyor.” Yüzeyde bakıldığında bu, apolitik bir başıboşluk ya da bireysel bir umursamazlık gibi durabilir. Oysa derine indikçe bambaşka bir gerçek ortaya çıkıyor:
Yeni nesil, yalnızca zamanı geçmiş ideolojileri terk etmiyor; umut üretmeyen ideolojilerin üzerinde yükseldiği dünya tasavvurunu bütünüyle geride bırakıyor.
Solun ve sağın kavgası modernitenin çocuğudur; fakat bugünün gençleri modern olmayan bir çağda, hatta belki post-modernliği bile aşan bir arafta yaşıyor. Bu yüzden onların davranışları, eski kavramlarla açıklanamayan yeni bir bilinç biçiminin işaretlerini taşıyor.
Gençler solun ütopyasına da sağın kutsalına da aynı mesafede duruyor. Çünkü bu iki yapı da gerçekliği açıklamakta artık yetersiz.
Fakat asıl çarpıcı olan şu:
Yeni kuşak “doğru”yu bir değer olarak değil, bir araç olarak görüyor; “gerçeklik” ise artık tartışma konusu.
Görüşler değiştiği için değil, gerçekliğin kendisi parçalandığı için. Dijital evrende herkesin kendi gerçekliği var; ortak zemin kırılmış, bilgi tek bir kaynaktan değil binlerce kaynaktan akıyor. Bu da genci, hakikati merkezden değil kendi dünyasında inşa etmeye zorluyor.
Eskinin dünyası merkeziydi; bugünün gençliği ise çekirdek değil, ağ yapılı bir bilinç taşıyor.
Sık yapılan bir hata var: Gençlerin politikayı reddettiği sanılıyor.
Oysa gençler politikayı değil,siyasetin içerik ve biçimini reddediyor.Otoriteye güvenmiyorlar çünkü otorite tek merkezli olduğu çağını kaybetti.Mutlak doğrulara inanmıyorlar çünkü her doğrunun algoritmik bir karşı-kanıtı var.Kişi aramıyorlar çünkü kişilik artık bir kişi değil, bir ekosistem işi.
Yeni nesil şunu fark etmiş durumda:
Siyaset eskiden bir “cemaat” meselesiydi; şimdi ise bir “altyapı” meselesi.
Değerler değil, veri akışı;kişiler değil, ağ örgütlenmesi belirleyici.
Belki de bu yüzden onlara solcu veya sağcı demek, bir kuşu balık sınıfına sokmaya çalışmak gibi anlamsız kalıyor.
Gençlerin kendi dünyalarını kurduğu söyleniyor. Bu bir metafor değil; psikolojik ve sosyolojik bir gerçeklik.
Bugünün genç bireyi şu üç şeyle büyüyor:Sınırsız bilgi – Bilinç, tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok veriyle baş başa kalmadı.Görece ifade özgürlüğü – Herkes konuşuyor, herkes duyulabilir. Süreksiz kimlikler-‘ olmak’ yerine ‘ oluş halinde kalmak’
Bu üçlü, tarihsel olarak benzersiz bir bilinç türü yaratıyor:
Kendini dış dünyanın değil, iç dünyanın merkezine yerleştiren bir bilinç.
Dış dünyanın düzeni çöktüğü için genç kendi düzenini kuruyor. Çünkü başka türlü var olamıyor.
Belki de en söylenmemiş olan şu:
Yeni nesil tarihin ilk “sürekli sorgulayan” neslidir.
Geçmiş kuşaklar sorgulamayı öğreniyordu; bugün gençler sorgulamayı doğuştan biliyor. Bu, iletişim çağının biyolojiyi bile değiştirdiğini gösteren bir şey:
Sorgu refleksi artık içgüdüsel.
Bu nedenle otorite figürleri –sadece siyasi değil, akademik, kültürel, ahlaki otoriteler de– karşılarında geleneksel bir itaat değil, organik bir şüphe buluyorlar.
Gençler otoriteye inanmıyor değil; otoritenin ontolojik temelini sorguluyorlar.
Bu çok daha köklü bir kırılmadır.
Bugünün gençleri, kendi dünyalarını kuruyor deniyor. Bu aslında hafif bir ifade. Çünkü durum çok daha radikal:
Onlar kendi evrenlerini kuruyorlar.
Birey artık sadece bir insan değil;kendi medyası var,kendi ekonomisi var,kendi topluluğu var,kendi öğretisi var (kendi bilgi filtreleri).
Böyle bir bireyi sol–sağ skalasına yerleştirmek, teknolojiyi taş devri kavramlarıyla açıklamak kadar anlamsız kalıyor.
Sorunun kendisi bile eski dünyanın sorusu.
Sağlıklı mı–sağlıksız mı ayrımı bile modern bir kategorizasyon ve pozitivizmin ürettigi algı yanılsamasıdır.
Şu kadarını söylemek mümkün:
Bu değişim ne iyi ne kötü; zorunlu.
Çağın koşulları başka tür bir bilinç yaratamazdı.Evet, bireysel evrenlerin çoğalması toplumsal uyumu zayıflatabilir.Evet, hakikat parçalanabilir.Evet, bu bir kaos olabilir.
Ama aynı zamanda:Yaratıcılık patlaması yaşanabilir.Bilgi tekelleri yıkılabilir.İnsanlık yeni bir bilinç seviyesine geçebilir.En önemliside belkide insanlık kaybettiği vicdan ve ahlakı yaratacağı demokratik normlarla yeniden yaratabilir.
Bu dönüşüm, bir çöküşten çok bir metamorfoz.(dönüşüm)
Artık şunu kabul etmek gerekiyor:
Gençler hayata sol ya da sağ pencereden bakmıyor; çünkü onlar evin dışına çıktılar. Pencere kavramının kendisi bile onlara ait değil.
Yeni neslin gerçeği, eski dünyanın diline sığmıyor.
Çünkü onlar, dijital çağın sınırları içinde doğmuş ilk bilinç türü:Şüpheyi içgüdü edinmiş,Otoriteyi doğal olarak sorgulayan,Hakikati kişisel olarak inşa eden,Dünya yerine kendi evrenini kuran bir nesil.
Belki de asıl sorulması gereken şudur:
Biz, onların kurduğu bu yeni evrenin dilini öğrenmeye hazır mıyız?
Yoksa hâlâ eski dünyanın kelimeleriyle yeni dünyanın gerçekliğini yorumlayıp kendimizce açıklamaya çalışan nostaljik gölgeler miyiz? Belki de sorulması gereken en temel soru şudur; eski dünyanın insanları yeni Dünya’nın doğan bilincine uyum sağlayabilecek mi? Yoksa hâlâ çökmüş Çağlar’ın kavramlarıyla geleceğin mimarlarını anlamaya çalışan bir gölge mi olacağız. Bilmeliyiz ki yeni nesil dünyayı değiştirmiyor; dünya değişirken yeni nesil üretiyor. Bu yeni durum siyaset felsefesinde tamamen yeni bir seviyeye işaret ediyor; politika: birey artık kendi evrenin yaratıcısı oluyor. Dolayısıyla genç kuşağı anlamak eski kavramları kullanarak yeni bir gezegeni dünyanın atlasıyla çizmek gibidir. Ve daha da önemlisi bu kuşak anlaşılılmadıkça politik yolculukta bir arpa boyu yol alınmayacağı bilinmelidir.

Konuk yazar: Gürsel Karaaslan

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR