Harbiye mezunu teğmenlerin, “kılıçlı yemin” gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ihraç edilme talepleri aylardır ülke gündemini meşgul ederken, daha önce yaşanan ve dikkatlerden kaçan başka bir olay, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın fark yaratan yönetim anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi.
Geçtiğimiz yıllarda, 10 Kasım töreninde, Tuzla Piyade Okulu’nda yakasına Atatürk fotoğrafı takmayan bir teğmeni ve iki arkadaşını uyaran dört Atatürkçü teğmen, haklarında alınan ihraç kararıyla ordudan uzaklaştırılmıştı. Bu kararın ardından işsiz kalan ve toplumun belli kesimlerince dışlanan bu dört genç subayın hikayesi, gazeteci Barış Terkoğlu tarafından gündeme getirildi.
Ancak, bu noktada Mansur Yavaş’ın sessiz sedasız devreye girmesi, olayın seyrini değiştirdi. Şov yapmayı bir kenara bırakarak, mağduriyet yaşayan teğmenlere sahip çıkan Yavaş, bu dört genci Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinde istihdam etti. Terkoğlu’nun Cumhuriyet’teki köşesinde aktardığına göre, Yavaş, mağduriyetlerini derinleştirmeden, onların onurlarıyla çalışabilecekleri görevler sağladı.
Dört genç teğmenin en büyük hayali, üniformalarına tekrar kavuşmak olsa da, Mansur Yavaş’ın bu hamlesi, yalnızca onların hayatına dokunmakla kalmadı; aynı zamanda toplumun vicdanında da önemli bir yer edindi. Yavaş’ın bu tutumu, bir belediye başkanının yalnızca şehir yönetmekle değil, sessiz bir şekilde mağdurlara destek olarak da topluma liderlik edebileceğinin altını çizdi.
Kendisine yapılan baskılar ve olası risklere rağmen Mansur Yavaş’ın sergilediği bu ilkeli duruş, popülist yaklaşımlardan uzak, adaleti ve vicdanı önceleyen bir liderin portresini çiziyor. Sessiz ama etkili bir şekilde işini yapan Yavaş, bu olayla, insan odaklı belediyeciliğin ne anlama geldiğini bir kez daha gösterdi.