HALKWEBYazarlarPANEM: Arenadan Ekrana Değişmeyen Düzen

PANEM: Arenadan Ekrana Değişmeyen Düzen

PANEM bir kurgu değildir. PANEM, bugünün ta kendisidir. Arena artık ekrandır. Ve oyun hâlâ sürmektedir.

0:00 0:00

Distopik hikâyeler çoğu zaman bize çok uzak dünyalar anlatıyormuş gibi görünür. Oysa iyi bir distopya, başka bir evreni değil, tam olarak bu dünyayı göster. Açlık Oyunları da böyledir. Suzanne Collins’in yazdığı ve daha sonra sinemaya uyarlanan bu seri, yüzeyde gençlerin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor gibi görünür. Ama hikâyenin özü ne bireysel kahramanlıktır ne de romantik bir direniş anlatısı. Açlık Oyunları, korku, açlık ve yoksulluk üzerine kurulu bir iktidar düzeninin medya şovu ile nasıl sürdürüldüğünü anlatır.

Panem adlı bu ülkede merkezde Capitol vardır: lüks, israf, şatafat ve sınırsız tüketim. Bu bölgede yaşayan insanlar genellikle eğlence ve moda düşkünüdür. İnsanlar burada daha çok şey yemek için yiyip yiyip kusar. Bir yanda açlık, diğer yanda aşırılık, Kapitalizmin eleştirisi değildir bu gerçeğin fotoğrafıdır. Çevresindeki 12 mıntıka ise yoksulluk, denetim ve baskı altında yaşar.

Capitol’ün zenginliği, açlık ve sefalet içindeki mıntıkaların üretimiyle sağlanır. 74 yıl önce 13. Mıntıka’nın yok edilmesinin ardından diğer mıntıkalar sürekli gözetim altında tutulur ve Açlık Oyunları ile kontrol edilir. Bu oyunlar, her mıntıkadan seçilen bir kız ve bir erkek çocuğun birbirlerini öldürmesiyle sürer…

Açlık Oyunları’ndaki asıl dehşet, çocukların ölmesi değildir.
Asıl dehşet, çocukların ölmesinin izlenebilir, tartışılabilir ve heyecan verici bir rekabete dönüştürülmesidir.

Ve Katniss, 12 yaşındaki Rue öldüğünde oyunun kuralını ilk kez bozar; öldürmez, ağlar. Şarkı söyler, çiçeklerle örter, yas tutar. 11. Mıntıkanın işaretini ekrana bakarak yapar. Ölümün bir rekabet değil, acı verici bir şey olduğunu hatırlatır. Halk henüz ne olduğunu anlamaz; ama iktidar anlar. Çünkü Katniss o an, sistemin istediği insan olmayı reddetmiştir.

Oyunu oynamamış, anlamını bozmuştur. Ve iktidar için en tehlikeli an da budur… İktidar, Katniss’in bir çocuk için yas tutmasının ne anlama geldiğini hemen kavrar. Çünkü yas, halkı uyandırır. Bu yüzden oyun artık sadece bir rekabet değil, Katniss’in yok edilmesi gereken bir arenaya dönüştürülür. Kurallar onun aleyhine yeniden yazılır, doğa silaha çevrilir, arena bir sobaya, bir tuzağa, bir infaz mekânına dönüşür.

Ama iktidarın gözden kaçırdığı şey şudur: Tehlike artık Katniss değildir; kıvılcım yanmıştır. Oyun sertleştikçe, zulüm görünür hâle gelir. Ve baskı arttıkça, halkın uyanışı da hızlanır. Ama bu uyanışlar yeni oyunlar ile uyutulur. Çünkü iktidar için asıl mesele kimin kazandığı değil, oyunun sürmesidir.

Bugün de halkın uyanışı benzer biçimde karşılanıyor: Önce bastırılıyor, olmuyorsa yönetiliyor. Öfke, ekranlara uygun sloganlara; itiraz, takvimli mitinglere; adalet talebi ise reytinge dönüştürülüyor. Sürekli tekrar edilen protestolar, bir noktadan sonra tehdit olmaktan çıkıp alışkanlığa dönüşüyor. Muhalefet bu döngüyü kırmak yerine çoğu zaman onu yönetmeyi seçtiğinde, iktidarın elini rahatlatıyor. Tıpkı Panem’de olduğu gibi, halk ekran karşısında büyülenmiş bir şekilde çocukların ölümüne razı oluyor; ölüm seyirlik şölene dönüyor.

Günümüzde de ölümler kutsanıyor bazen, ölenin bedeni soğumamışken siyasete malzeme yapılıyor. Siyasi rekabetin malzemesi oluyor. Yani Panem hâlâ var ama biz farkında değiliz.
Panem: Roma’daki (panem et circenses) “ekmek ve sirk” anlayışından gelir. Roma’da halkın adalet talebi, siyasal haklarla değil; asgari doyum ve sürekli eğlenceyle bastırılırdı. Küçük oyunlar ve gösteriler, halkı oyalamak ve gündelik öfkeyi yönlendirmek için kullanılırdı.

Gladiatör dövüşleri ise farklıdır; çoğunlukla köleler ve savaş esirleri kullanılır, ölüm ve şiddet açıkça sergilenir, halka korku ve eğlence verir. Burada söz konusu olan şey, şiddetin yalnızca gösterilmesi değil; izleyicide haz, merak ve süreklilik duygusu yaratacak biçimde estetize edilmesidir. Akademik literatürde bu durum “şiddet pornografisi” olarak tanımlanır.

Özellikle televizyon haberlerinde cinayetlerin defalarca aynı görüntülerle sunulması, failin ve yöntemin ayrıntılarla teşhir edilmesi ya da travmatik olayların dramatik anlatılarla tüketilebilir içeriğe dönüştürülmesi bu kavramın tipik örnekleridir. Şiddet artık toplumsal bir sorun olarak değil, izlenen ve tüketilen bir gösteri olarak dolaşıma sokulur.

Distopik Panem’de çocukların arenaya sürülmesi, öldürülmelerinin yüksek teknolojili yayınlarla dramatize edilmesi ve bu ölümlerin halk için heyecan verici bir gösteriye dönüştürülmesi, şiddetin en çıplak ve en uç biçimiyle pornografikleştirilmiş hâlidir.
Bugün de tablo çok farklı değil. Medya, modern Panem’in ekranıdır.

Gündüz kuşağı programlarında aile içi şiddet, cinayetler ve kültürel yozlaşma saatlerce sergilenir; acı, çözülmesi gereken bir toplumsal mesele olmaktan çıkar, tüketilen bir içeriğe dönüşür. Popüler diziler ve reality şovlarda ise rekabet, aşağılanma ve şiddet seyirlik hâle getirilir; izleyici eğlendirildiğini sanırken, aslında şiddet ve baskı romantize edilir.

Akşam olduğunda ise başka bir arena kurulur: Survivor. Açlık yokmuş gibi yapılır ama açlık vardır. Ölüm yoktur ama elemeler, dayanıklılık testleri ve aşağılanma vardır. Bir kap yemek için verilen mücadele romantize edilir. Kim dayanacak, kim elenecek diye izlenir. Açlık Oyunları’nda çocuklar ölür; Survivor’da ölmez. Ama her ikisinde de açlık ve rekabet, oyun adı altında normalleştirilir. Distopyada insanlar arenaya zorla sürülür; Survivor’da ise yoksulluk, umut ve ünlü olma arzusu onları gönüllü kılar.

Panem adlı ülkede kurulan düzenin kilit noktalarından biri 13. Mıntıkadır. Resmî anlatıya göre nükleer savaşla yok edilmiştir. Oysa 13. Mıntıka yok edilmemiştir. İktidarla yapılan gizli bir anlaşmayla yer altına çekilmiş, kontrollü bir alanına dönüştürülmüştür; günümüzün arka kapı diplomasisi gibi. Yani sistem, yalnızca iktidarı değil, rakiplerini de denetim altında tutar.

Bu noktada Katniss Everdeen bir özne olmaktan çok, devrimin vitrini hâline gelir. Direniş onun yüzüyle sahnelenir; umut yönetilebilir bir gösteriye dönüştürülür. Başkan Snow’un Katniss’e söylediği en kritik cümlede tam burada anlam kazanır:

“O benden daha iyi değil.”

Bu cümle, yalnızca yeni başkan Coin’i değil, bütün bir düzeni ifşa eder. Başkan Snow masum değildir; ama yerine geçecek Coin daha acımasızdır. Sorun kişiler değil, oyunun kendisidir. Nitekim Coin, iktidarı devralır almaz Capitol’ün çocukları için “son bir Açlık Oyunu” önerir. Yani sistem değişmez; yalnızca roller değişir. Eski Capitol yıkılır, yerine yeni bir Capitol kurulur. Yeni zenginler, yeni ayrıcalıklar, yeni şatafat alanları yaratılır…

Katniss’in okunun yön değiştirdiği an tam da burasıdır. Ok, devrik başkana değil; aynı bozuk sistemin yeni sahibine yönelir. Bu bir ihanet değil, oyunun reddidir. Çünkü Katniss artık şunu görmüştür: Devrim, açlığı yok etmek için değil; açlığı yönetmek için gelmiştir. İktidar el değiştirir, ama Panem kalıcıdır.

Ve bugün…

Muhalefetin de iktidar kadar medyaya yaslandığı, reyting ve algı üzerinden siyaset yaptığı bir düzende, Panem yalnızca yukarıdan değil, aşağıdan da yeniden üretilir. Sistem, kendisine benzeyen muhalefeti sever; çünkü oyunu bozmaz, yalnızca devralır. Arenanın adı değişir, yüzler değişir, sloganlar değişir; ama düzen yerli yerinde durur. Ve halk medyanın gücü ile devrimin özünü değil, devrim yüzlerinin samimi duygularını kullanıp yönlendirerek gelen yeni ama eskinin ruhunu taşıyan yöneticileri sevdirir.

Bu yüzden PANEM bir kurgu değildir.
PANEM, bugünün ta kendisidir.
Arena artık ekrandır.
Ve oyun hâlâ sürmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI