İSİG Meclisi Kasım ayı iş cinayetleri raporu açıklandı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, Kasım ayına ilişkin iş cinayetleri raporunu yayımladı.
Rapor, Türkiye’de emeğin üzerindeki sömürü çarklarının nasıl ölümcül bir hal aldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Kasım ayında en az 216 işçi, patronların kâr hırsı ve denetimsizlik nedeniyle iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Bu veriyle birlikte, İSİG Meclisi’nin rapor tutmaya başladığı 2011 yılından bu yana, Soma katliamı ve deprem gibi olağanüstü dönemler hariç, en yüksek Kasım ayı ölüm verisine ulaşıldı. 2025 yılının ilk 11 ayında ise toplam can kaybı 1956’yı buldu.
Bir ayda 13 çocuk çalıştırılırken yaşamını yitirdi
Raporda en dikkat çeken başlıksa çocuk işçi cinayetleri oldu.
Kasım ayında 13 çocuk, 2024 yılı genelinde ise 85 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu sayı, kayıt altına alınan en yüksek çocuk işçi ölümü olarak tarihe geçti.
İSİG Meclisi, raporda o çocukların isimlerini tek tek hatırlattı: “İsa, Metehan, Nursefa, Tuğba, Nisanur, Cansu, Muhammed, Hikmet, Onur, Sedat, Yakup, Alperen ve Mustafa… 14 ila 17 yıl yaşadılar. Bu düzen onlara çocukluklarını yaşatmadı. Atölyede yanarak, işkence görerek, inşaattan düşerek, yollara savrularak ve traktörün altında ezilerek öldüler.”
İktidarın eğitim politikaları ve derinleşen yoksullukla birlikte çocuklar okul sıralarından koparılıp sermayenin hizmetine sunulurken, bunun bedeli can kayıplarıyla ödeniyor.
Türkiye’de çocuk işçiliğinin ekseni, son yıllarda uygulanan MESEM benzeri politikalarla kırsaldan kentlere, fabrikalara, atölyelere, sanayi sitelerine ve inşaatlara kaydı. Çocuklar “çırak” ya da “stajyer” kılıfı altında ucuz işgücü olarak sömürülüyor.
İnşaatlarda 71 işçi öldü
İnşaat sektörü, güvencesiz çalıştırmanın ve taşeron sisteminin en vahşi uygulandığı alan olmaya devam ediyor. Kasım ayında 71 inşaat işçisi hayatını kaybetti. Bu sayı, inşaat işkolunda bir ayda kayıt altına alınan en yüksek ölüm verilerinden biri.
Özellikle Dilovası gibi sanayi havzalarında kadınların ve çocukların sigortasız, günde 12 saati bulan sürelerle, asgari ücretin bile altında çalıştırıldığı kölelik düzeni, iş cinayetlerinin de zeminini hazırlıyor. Ölüm nedenlerinde ilk sırada yer alan “yüksekten düşme” vakalarının yüzde 85’inin inşaatlarda meydana gelmesi, iş güvenliği önlemlerinin maliyet kalemi olarak görülüp yok sayıldığını kanıtlıyor.
Tarımda ve yollarda ölüm kol geziyor
İnşaatı, 34 ölümle tarım ve 31 ölümle taşımacılık işkolu izledi. Tarım işçiliğinin yoğun olduğu yaz ayları geride kalmasına rağmen ölümlerin sürmesi dikkat çekti. Hayatını kaybedenlerin 12’sini ise göçmen işçiler oluşturuyor.
İş cinayetleri en çok İstanbul, Kocaeli, Şanlıurfa, Manisa ve Ankara gibi sanayi ve tarımsal üretimin yoğun olduğu illerde yoğunlaştı.
Türkiye’de yoksulluk, ekonomik krizin yükü ve kayıt dışı emek piyasası birbirine eklenince ortaya acı bir tablo çıkıyor: Çalışmak zorunda bırakılmış çocuklar. “Aile bütçesine katkı”, “meslek öğrensin”, “ustanın yanında pişsin” gibi masumlaştırıcı cümleler, gerçekte kıyıcılığı örten ince bir tül sadece.
O tülün arkasında ise karşımıza çıkan şey şudur:
Çocuklar, düşük ücretli ve itaatkâr emek olarak görülüyor. Denetimsiz, ucuz, sorgulanamaz. İşyerleri için bulunmaz nimet. Devlet için çoğu zaman görmezden gelinen bir ayrıntı.
Ama gerçek şudur: Bir ülkede çocuklar çalışırken ölüyorsa, orada işçilerin emekçilerin çıkarına bir sistem yoktur. Orada yalnızca hayatta kalma mücadelesi vardır; o mücadele de en çok çocukları ezer. İş cinayetlerinde mücadele sadece denetim talebiyle yerine getirilemez. Mücadelenin başarısı yoksulluğu ortadan kaldıracak yeni bir sistemle mümkündür.
