Siyaset, toplumu yönetme sanatıdır. Peki, çağımız siyaseti; toplumun sorunlarına ortak akılla çözüm bulan sağlıklı bir yönetim şekli mi sunuyor? Yoksa çıkar siyasetiyle kirlenmiş, sadece kendi refahları için algı yönetimi yapan bir anlayışa mı sahip?
Halkın refahı için politika üretmesi gereken siyasetçiler; kendi kamburları altına gizlenerek hile, zorbalık ve yalan üzerine kurulu bir düzen inşa ediyorlar. Bilgeliği ve erdemli yaşamayı adeta yasaklayarak toplumsal cesareti köreltiyorlar. Cesareti kırılan bir toplum, artık korkak ve kamburdur.
Halkı; huzur, refah ve eşitlik vaatlerine inandıran politik söylemler, aslında yalnızca güven devşirmek için kurgulanmış “politik vaazlar”dır. Kambur siyasetinde amaç, bu vaazlarla toplumu sisteme entegre ederek liderliklerini sürdürmektir. Bu yalanlar etrafında toplanan halk, bir süre sonra kendi menfaatlerini unutup liderlerinin “haklılığını” savunmaya başlar.
Hatta liderlerinin hatalarını kara bir çuhayla örtecek kadar onlardan emin hale gelirler. Oysa o örtünün altı, görmezden gelinen irin dolu bir kamburdur ve sahiplenildikçe büyür. Bu irinden yayılan koku, hem toplumu hem de o kamburu arsızca taşıyan liderleri yavaş yavaş zehirler.
Kılcal damarlara işleyen bu zehirli siyaset, toplumda çözülmeye ve ahlaki erozyona sebep olur. Ahlaki değerlerden tamamen uzaklaşan, vicdanını kaybeden ve bir “insan yığınına” dönüşen bu sağlıksız yapının kaderi; artık umutsuz, dipsiz ve karanlık bir keder kuyusudur. Bu kuyuda herkes hem kandırılan hem de kandırandır; kamburundan dolayı doğrulup başını yukarı kaldıramayanların ışıksızlığıdır bu.
Kutlu bir yönetim için yapılan siyaset, usta bir politikacının dansı gibidir; amacı zaferdir, sahte barışlar değil. Oysa irin yığınının altında kalan siyasetçiler, rekabet arenasında sürekli barış yapmak zorunda kalarak kendi kitlelerinin yenilgisini hazırlarlar. İyi dans edemedikleri o arenada artık birer savaşçı değil, tamamıyla mankurtlaşmış bir “insan yığınıdırlar”. Kambur lider, düşmanı kadar keskin olamaz; ne yaratabilir ne de savaşabilir. Taşıdığı kamburun altında ruhuyla birlikte omurgası da zayıflamıştır. Derisi kalınlaşmış, acınası bir sürüngene dönüşmüştür artık.
Öküze özenen kurbağa gibi patlamadan; o irin yığınının altında kalmış kambur siyasetçiler asla desteklenmemelidir. Toplum olarak, kambur siyasetinin altında kalıp mankurtlaşmamak için öncelikle törelerimize sahip çıkmalıyız. Ruhumuzu ahlakla besleyecek liderler yaratmalı ve tüm siyasetçilere “Siyasal Ahlak Yasası” zorunluluğunu benimsetmeliyiz. Çünkü kambur siyasetine maruz kalan toplumlarda ahlak biter, güven biter; ruhsal çöküntüyle birlikte bir “insan yığını” olarak topyekûn yıkıma sürükleniriz.
Kambur siyasetine maruz kalmış, ahlaki sorumluluktan yoksun siyasetçilerin adaletiyle vicdanlarımızı ayrı tutmalıyız. Aksi takdirde, siyaset üretemeyenlerin mankurtlaştırdığı bu yığını anlayarak adaleti geciktirmiş oluruz.
Maalesef gün, onların günü… Siyasi gücü ele geçirenlerin, yalandan adalet çığlığı atanların ve halkın kanıyla kamburlaşanların günü. Onlar ki; adaletten bahsederken ağızlarından kötü kokular saçan, boyun eğerken sürüngene dönüşen, zehirleriyle kıvranan sineklerdir.
Ülkemiz bataklık sineklerinin üşüştüğü bir pazar yerine dönüşmeden, “Siyasal Ahlak Yasası” bir an önce çıkartılmalıdır.
