Acıyı ‘bal’ eyledik, düştük yollara…
Bugüne böyle geldik.
Bizim gençliğimiz, gecenin en karanlık saatlerinde direklere daha bir bilinçle, daha bir cesaretle tırmandığımız yıllardı. Ayağımıza bağladığımız ipin ucunu en tepeye sabitleyip aşağı indiğimiz o anlar… Sokağı kendimizce süsleyip, alttan yukarı eserimizi izlemenin verdiği o tarifsiz gurur…
Kimi bayraklama yapar, kimi duvar yazısına soyunurdu. O zamanın ruhuyla “S kesik” (SHP) bir imza gibi her duvarda yankı bulur, ardından nezarethanede zorunlu bir misafirlik başlardı. Ne yılgınlık vardı ne de geri adım. Korkuyu Kerbela’da bırakmıştık. Ertesi gün, kaldığımız yerden devam eder, bir adım daha ileri giderdik.
Hele bir de miting ya da kurultay varsa… Eğer bulunabilmişse bir bom aracı, değmesin keyfimize. Genel Başkan’ı kurultay salonuna sokmak için harcanan emek, geceyi sabaha bağlayan bir onurdu. Tek derdimiz, o bayrağın başımızın üstünde dalgalanmasıydı. Bunun verdiği mutluluk her şeye bedeldi.
O günlerin gençleri, sadece ideolojik olarak inandıkları partiyi savunur, ona sahip çıkardı. Siyaset bugünkü gibi bir “zenginleşme kapısı” değildi. Partinin her kademesinde gençlere alan açılırdı. Siyaset kirlenmemişti daha. Gençlik kolları ilçelerin, illerin tüm aktivitelerinde lokomotif güç olurdu.
Büyüklerimiz siyaset yapar, biz ise doğrusunu yanlışını bilmeden onları savunurduk. Ta ki ideolojik eğitimimizi tamamlayıp birkaç kitap okuyana, iki akademik kelime öğrenip hafif bir sorgu sürecinden, kısa bir cezaevi tecrübesinden geçene kadar… İşte o zaman itibarın, saygınlığın her zerresi hak edilmiş olurdu.
Zaman hızla aktı, siyaset değişti. Gençlerin istek ve talepleri ideolojilerinin önüne geçmeye başladı. Karşı mahallenin gençlerine bakıp “bizim niye olmasın?” demek moda oldu. Dünün bayraklaşma ekibi gençleri, bugünün meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili hatta danışmanı oldular. Sonra…
Önce giyim değişti.
Sonra dil.
Sonra mahalle…
Kendi dünya görüşleri, yerini biat ettikleri makamların düşüncelerine bıraktı. Artık parti, ideoloji değil; gözlerine baktıkları “her şeyi bilen büyükler” ne diyorsa oydu. Eğilmek, siyasetin genel geçer kuralına dönüştü. Para ve makam kendi yolunu buldu.
Bugünün siyaseti, dünün tertemiz gençlerinin düzene ayak uydurmasıyla bozuldu. Gömleğin düğmesi en baştan yanlış iliklendi.
Ama bir gerçek var ki, bu kirlilikten arınmak yine o tertemiz ideallere inanmış gençlerin elindedir.
Yarınları kurtaracak olanlar;
Biat etmeyen,
Davasına bağlı,
Parti politikalarında söz sahibi olmak isteyen,
Liyakatli mekanizmaların birer parçası olmayı hedefleyen,
Yüreğiyle yürüyen gençlerdir.
Gençler; siyaset, parası olanın değil, geçmişini bilenin; geldiği yeri unutmayanın; mücadele ruhunu kaybetmeyenin yeridir. “Er meydanları”, yüreğini ortaya koyanların sahnesidir.
Yarın, sizin ellerinizde kurulacak.
Umudunuzu yitirmeyin.
Düşün peşine sizinle aynı düşü kuranların…
Ve unutmayın:
O güç sizde var.
Konuk Yazar: Murat Adıgüzel
