Bugün Kocaeli’de bir parfüm fabrikasında çıkan yangın ve patlama sonucunda 6 işçi yaşamını yitirdi. İçlerinden birisi 17 yaşındaydı. İSİG meclisinin raporunda bu yıl en az 71 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bir çocuk, çalıştığı işte ölürse buna “iş kazası” denmez. Bu, açıkça bir çocuk iş cinayetidir. Çünkü o çocuk, zaten orada olmaması gereken bir yerdedir: maden ocağında, fabrikada, inşaatta, tarlada ya da atölyede…
Ama Türkiye’de bu cinayetlerin ardından bir başka acı tablo daha yaşanıyor: kan parası pazarlıkları.
Bir Çocuğun Ölümüne Biçilen Fiyat
“Kan parası” hukuken tanımlı bir kavram değildir; halk arasında ölüm sonrası “barış parası” anlamında kullanılır. Ancak çocuk iş cinayetlerinde bu kavram, adaletin yerini alan kirli bir mekanizma haline gelmiştir. Bir çocuk ölür, patron ya da taşeron aileye gelir. “Mahkemeye gitmeyin, uğraşmayın” der. Bir miktar para teklif eder: 50 bin, 100 bin, bazen 200 bin lira…
Yoksul aile, cenaze masrafını bile karşılayamaz durumdadır; “adalet” yerine çaresizlik ağır basar. Ve çoğu zaman bu para, bir çocuğun yaşam hakkının üstüne çekilen bir örtüye dönüşür.
Adalet mi, Sus Payı mı?
Kan parası, bir sus payıdır. Aile susturulur, dava açılmaz, kamuoyu unutur. Patronlar üretime devam eder, sistem aynı hızla işlemeye devam eder. Ama olan, geride kalan o sessizliğe olur. Bu tür “uzlaşmalar” hukuken cezai sorumluluğu kaldırmaz. Fakat pratikte, soruşturmalar yavaşlatılır, cezalar ertelenir, davalar yıllarca sürüncemede kalır.
Sonuç: Cezasızlık kültürü güçlenir.
Yoksulluğun İstismarı
Kan parası sistemi, aslında yoksulluğun en çıplak istismarıdır. Çocuğunu kaybeden bir aile, zaten sistem tarafından yoksullaştırılmıştır. Bir yandan geçim derdi, diğer yanda adalet arayışının maddi yükü. Devletin sosyal desteği yoksa, hukuki yardım mekanizmaları zayıfsa, aileye sunulan para “kurtuluş” gibi görünür. Oysa gerçekte bu, adaletten vazgeçmenin ekonomik bir dayatmasıdır.
Bir Toplumun Vicdanı
Her kan parası, toplumun vicdanında açılan yeni bir yaradır. Bir çocuğun ölümü “parayla kapatılıyorsa”, orada devletin, yargının ve vicdanın birlikte sustuğu bir sessizlik vardır.O sessizlik, başka çocukların da ölmesine yol açar. Çünkü hesap sorulmayan her ölüm, yeni ölümleri meşrulaştırır.
Gerçek Adalet Nerede?
Gerçek adalet, mahkeme salonlarında değil; çocukların artık çalışmadığı, iş cinayetlerinin yaşanmadığı bir ülkede gerçekleşir. Kan parası değil, adalet konuşulmalı. Yoksul ailelerin değil, sorumluların hesap verdiği bir sistem kurulmalı. Çünkü hiçbir para, hiçbir tazminat, bir çocuğun yaşamının karşılığı olamaz.
Bir çocuğun hayatı pazarlık konusu olamaz.
Adalet, parayla değil; hakikatle, sorumlulukla ve vicdanla sağlanır. Çocukta yetişkinler gibi bir birey ve en temelinde çocukluğunu yaşaması hakkıdır. Çocuk işçiliği yapısal bir sorun olarak vicdani boyutlarıyla birlikte ele alınmalıdır. tek başına vicdani değerlendirmeler sorunun çözümüne değil sonucuna üzülmemize neden olmaktadır.
Özgür Hüseyin Akış yazdı
