HALKWEBGündemCHP’nin Başbakanları, Devlet Yönetme Anlayışı ve Yönetim Değişikliği Gereksinmesi

CHP’nin Başbakanları, Devlet Yönetme Anlayışı ve Yönetim Değişikliği Gereksinmesi

Konuk yazar: Doç.Dr. Kemal ÇİFTÇİ

Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve yürüten “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin devamı mahiyetinde, 9 Eylül 1923’te, daha yeni devletin rejiminin adının  29 Ekim 1923’te “Cumhuriyet” olarak ilan edilmesinden kısa bir süre önce, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ni kurmuştur. CHP’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni belirli ilkeler doğrultusunda yönetmek maksadıyla kurulmuş olduğuna kuşku yoktur. 

Gerçektende, CHP’nin kadroları, Osmanlı Devleti’nin çöküş ve dağılma dönemini yaşamış ve bir imparatorluğun kaybından sonra yeni bir varoluş iradesiyle Kurtuluş Savaşı’nda yer almış ve yeni devleti varetme, iç ve dış sorunlarını halletme uğraşımı içerisinde olmuşlardır.

CHP’nin devleti varetme, iç ve dış sorunlarını halletme uğraşımının kuşaktan kuşağa aktarıldığı ve bir sürekliliği olduğu ileri sürülebilmektedir. CHP’nin başbakanlarının hükümet programlarında yer alan hususlar, CHP’nin bir devlet yönetme anlayışına sahip olduğunu ve bu anlayışa süreklilik kazandırılmış olduğunu göstermektedir.

CHP’nin başbakanları ve hükümet programlarındaki dikkat çeken hususlar özetle şu şekildedir:    

– Atatürk, 29 Ekim 1923’te “Cumhuriyet”i ilan ettikten sonra 30 Ekim 1923’te I. Cumhuriyet hükümetini İsmet İnönü kurmuştur. İsmet İnönü, müteakip dönemlerde de hükümetler kurmaya devam eden isimlerden birtanesidir. İsmet İnönü, birinci hükümet programında içeride huzur ve güvenliği, ilerleme ve gelişmeyi sağlamak için Cumhuriyet Hükümeti’nin kemali azim ve metanetle, kemali ısrar ve takip ile hareket edeceğini; dış politikasında Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcudiyetini ve toprak bütünlüğünü temin etmek için uğraşacağını; Cumhuriyet Hükümeti’nin sözden ziyade iş yapacağını ifade etmiştir. Müteakip programlarda, ilave olarak her alanda millî birlik ve güvenliğin ve iktisadî gücün geliştirilmesinden; ülkenin içeride ve dışarıda barış ve huzur havası içerisinde yaşamasına birinci derecede önem verildiğinden, kuvvetli Devlet otoritesi ve kuvvetli Hükümet’ten, “Anayasa’nın mutlak hâkimiyetini temin etmekten”, memleketin iç politikasında vatandaşlar arasında huzuru ve iyi münâsebeti sağlamaktan  bahsedildiği görülmektedir. 

– Fethi Okyar’ın 22 Kasım 1924’te kurduğu hükümet programında “büyük Ordumuzun”, Türk vatanının koruyucusu olduğundan bahisle icabeden teçhizat ile donatılmasından ve içeride asayişin güçlendirilmesi ile genel asayiş ve huzurun temin edileceğinden bahsedilmektedir. 

– Celal Bayar’ın 01 Kasım 1937’de kurduğu hükümet programında takib edilecek programın,  Büyük Türk Milleti’nin arzu ve iradelerini toplayan Cumhuriyet Halk Partisi’nin realist ve dinamik programı, olduğu ifade edilmektedir. Hükümetin, “Daima daha kuvvetli, daima daha refahlı, hür ve müstakil Türkiye” işinin başarılması işini üzerine aldığına değinilmekte; “Kemalist rejim”in, millî menfaata uymayan bir menfaati kabul etmediği ve etmeyeceği ifade edilmektedir. 

Bayar, “Atatürk bize yaralı bir vatan kurtardı.” demekte ve  Atatürk’ün bu yaralı vatanın içerisini asırlardan beri sinmiş olan hurafelerden, efsanelerden, bir takım vahi fikirlerden tamamen temizleyerek kuvvetli bir rejim de kurarak mesud ve müreffeh bir hale getirdiğini vurgulamaktadır. 

– Refik Saydam’ın 25 Ocak 1939’de kurduğu hükümet programında “Devrim Kanunları”nın millî bünyede sarsılmaz bir şekilde işlemesini temin yolunda uygulanmasına hassasiyetle devam etmek azminde olunduğu ifade edilmektedir.  

– Şükrü Saraçoğlu’nun 09 Mart 1943’te kurduğu hükümet programında “Mamur bir Türk vatanı, mesut bir Türk milleti, kuvvetli bir Türk Devleti; işte bizim hedefimiz bunlardır.” denilmektedir. 

– Recep Peker’in 07 Ağustos 1946’da kurduğu hükümet programında  “…Hükümetiniz demokrasiyi memlekette en üstün siyasi akide olarak kökleştirmek azmindedir.” denilmekte, “Bütün vatandaşların hakkı olan hürriyeti, hürriyet düşmanlarından korumak” lâzım geldiği vurgulanmaktadır. “Cumhuriyet Ordusu”nun topraklarımızın güvenliğini, Devletin şerefini ve haklarını korumak için en yüksek vasıfları ve en asil duygulariyle vazife başında hazır bulunduğu ifade edilmektedir.   

– Hasan Saka’nın 10 Eylül 1947’de kurduğu hükümet programında, siyasi partilerin çoğunlukta veya azınlıkta, iktidarda ve muhalefette Devlet İdare Teşkilatı karşısında farklı muamele görmemelerini, kanunların kendilerine verdiği haklara dayanarak çalışma imkânları bulmalarını Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti’nin hayatın tabiî bir icabı saydığı ifade edilmektedir. 

– Şemsettin Günaltay’ın 16 Ocak 1949’da kurduğu hükümet programında, “…bizden önceki Hükümetleriniz gibi biz de, ülke bütünlüğümüzün teminatı olan milli müdâfâamızı her davanın başında tutacağız.” denilmektedir. 

– Bülent Ecevit’in 26.01.1974’de kurduğu hükümet programında “Milli güvenliğimiz ve savunmamız için kendi milli savunma politikamız, stratejimiz ve imkânlarımızın  geliştirileceği”nden ve “Silahlı Kuvvetlerimizin” geliştirilmesinin artan şekilde milli kaynaklarımıza dayandırılacağından bahsedilmektedir. Ecevit, müteakip dönemlerde kurduğu hükümet programlarında da “Atatürk’ün emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, her çeşit Anayasa dışı faaliyetlere karşı korumak ve savunmaktan”, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korumaktan” bahsetmektedir.

CHP’nin başbakanlarının kurdukları hükümet programlarında yer alan hususlardan CHP’nin devlet yönetme anlayışı çıkarsanabilmektedir. Bu devleti yönetme anlayışının temel hususları;

– Ülkenin içeride ve dışarıda barış, huzur ve güvenliğinin temin edilmesi, 

– Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcudiyetinin ve toprak bütünlüğünün korunması, 

– Millî birlik ve güvenliğin sağlanması, iktisadî gücün geliştirilmesi, 

– Devletin ve hükümetin kuvvetli olması, Türk vatanının koruyucusu olan Cumhuriyet Ordusu’nun gerekli teçhizat ile donatılmasına özen gösterilmesi, 

– Cumhuriyet Halk Partisi’nin realist ve dinamik programına uyulması, 

– Millî menfaata uygun politikaların oluşturulması, demokrasinin geliştirilmesi, 

– Devlet organları karşısında yurttaşların ve siyasal partilerin eşit muamele görmesi, 

– Ulusal güvenlik ve savunmanın milli kaynaklara dayandırılması, 

– Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korunması 

şeklinde ifade edilebilmektedir.

CHP, Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni belirli ilkeler doğrultusunda yönetmesi için kurulmuş olup, CHP’nin başbakanlarının hükümet programlarında yer alan hususlardan ve pratiklerinden devleti yönetme kabiliyetine sahip oldukları anlaşılmaktadır. CHP’nin hafızası ve kuşaktan kuşağa olan aktarımları, Türkiye’nin siyasi tarihi, devleti en doğru ve en sağlıklı şekilde yönetebilecek kadroların ve zihniyetin CHP’de mevcut olduğuna işaret etmektedir.

Türkiye’de iç ve dış koşulların elvermesiyle 3 Kasım 2002 genel seçimleri ile iktidara gelen AKP’nin nüfuz ettiği siyasal alan içerisinde, gürleşen muhalefetin güçlü ve taşıyıcı sesi olabilecek tek siyasal güç ve parti CHP’dir. 

CHP’de ise devleti Atatürk gibi düşünerek ve eylemde bulunarak yönetebilecek, devletin hafızasına ve yönetebilme kabiliyetine sahip olan ve  “Devleti biz yöneteceğiz, iç ve dış her türlü sorunun hakkından biz geleceğiz ve Türkiye’yi mutlu insanların ülkesi yapacağız” diyebilecek bir siyasal anlayışa ve kadroya gereksinme duyulmaktadır. 

CHP’nin “şaibe”li “Kurultay” olarak adlandırılan 4-5 Kasım 2023 Kurultayı’nda 8. Genel Başkanı olan Özgür Özel yönetiminde, Türkiye’yi AKP iktidarından kurtarabilmesi olanaklı olmaktan hızla çıkmıştır. 

Özgür Özel’in “normalleşme”, “yumuşama”, “yeni Anayasa” söylemlerini dile getirmesiyle başlayan süreç, iktidarın psikolojik üstünlüğü yeniden ele almasına ve siyasal alanı yargı erki eliyle düzenlemesine, CHP’li bazı belediyelere kayyum atamasına, hatta CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi ve rüşvet, ihaleye fesat karıştırma gibi suç ithamlarıyla soruşturulması ve tutuklanmasıyla devam etmiştir. 

CHP’nin devam eden ve tamamıyla mesnetsiz olduğu söylenemeyecek soruşturmalar ve davalarla giderek daha fazla hırpalanması ve iktidar çevrelerinin adeta kum torbasına döndürülmesi riski bulunmaktadır. Karşı koyabilmenin tek yolu açığı olmayan ve “şaibesi” bulunmayan kadroların yönetime taşnmasıdır.

CHP’nin en kısa sürede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetebilme kabiliyetine sahip, en ufak bir açığı ve “şaibesi” bulunmayan, AKP iktidarıyla mücadele edebilecek ve iktidar umudunu yeşertecek bir yönetimi iş başına getirmesi lüzumu bulunmaktadır. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.” Türkiye’nin umudu CHP’dir ve CHP kurtulursa, Türkiye kurtulacaktır.30.03.2025

Konuk yazar: Doç.Dr. Kemal ÇİFTÇİ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR