HALKWEBYazarlarBöyle bir rapora imza atan her kimse kurucu partinin milletvekili değil utancıdır!

Böyle bir rapora imza atan her kimse kurucu partinin milletvekili değil utancıdır!

Artık dış politika her zamankinden çok daha önemli… “Tek tek bu gezegende yaşayan herkesi nasıl bir gelecek bekliyor?” sorusunun yanıtını, küresel siyasetteki gelişmeleri izlemeden tahmin etmek mümkün değil. Bir siyasî partinin dış politika konusunda ortaya koyduğu görüşler de her zamankinden daha önemli. Belki hâlâ bazı siyasetçiler farkında değil ama seçmen sandığa giderken, dış politikaya ilişkin açıklamalara da büyük önem veriyor. Ne yazık ki ana muhalefet partisinin en zayıf yönlerinden biri bu dış politika… Ve bu yıllardır böyle! Parti Genel Başkanının ve parti sözcülerinin bu konuda yaptıkları gaflar saymakla bitmiyor. Bunun en büyük sorumlusu ise CHP Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı… 

 

DIŞ POLİTİKADA BU KAÇINCI GAF?..

Bugüne kadarki gafları bir yana, her ne hikmetse Rusya antipatisini sürekli dillendiren, arkaik bir diplomasi mantığıyla Avrupa Birliği (AB) hayranlığı ve NATO destekçiliği temelli bir bakış açısıyla partinin genel başkanını ve sözcülerini yönlendiren bu ekip, üç-beş eski diplomat ve birkaç akademisyenin keyfe keder yaklaşımlarını dayatıyor. 2023 seçimlerinin arifesinde, o dönem CHP Genel Başkanı ve Altılı Masanın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya hesabından Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’e racon kesen paylaşımını hatırladınız mı? Durduk yere, atarlı, tehditvarîbir paylaşımdı: “Sevgili Rus dostlarımız, dün bu ülkede ortaya saçılan montajlar, kumpaslar, Deep Fake içerikler, kasetlerin arkasında siz varsınız. Eğer 15 Mayıs sonrası dostluğumuzun devamını istiyorsanız, elinizi Türk’ün devletinden çekin. Biz hâlâ işbirliğinden ve dostluktan yanayız”. Hangi aklıevvelin kışkırtmalarıyla böylesi bir çıkış yaptı bilinmiyor ya da ben bilmiyorum ama komik duruma düşmüştü.

 

BATI YANCILIĞININ BERBAT EZBERLERİ

Yine CHP sözcülerinin açıklamalarında artık bir tekerleme haline gelen “Bu otoriterleşmeyle bir gün Türkiye, Rusya gibi olacak” cümlesini de çok duyuyorsunuz. Ya da “Bizim Ortadoğu’da ne işimiz var?” ya da “Afrika’da ne yapıyoruz?” gibi saçma sapan yaklaşımlar da cabası…
Ben bugüne kadar Özgür Özel’in ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitinglerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren ABD ve AB ülkelerine yönelik sert çıkışları sonrasında, CHP Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkanlığı’nda büyük bir değişime gidileceği umuduna kapılmıştım ama benim aptalca iyimserliğimmiş!
Hele ki NATO Parlamenterler Asamblesi sonrasında ortaya çıkan  

‘İran’ın Bölge ve Avro-Atlantik Güvenliğine Yönelik Tehdidi’ raporunu gördükten sonra!..  Sanki Pentagon’un şahinlerinden birinin ağzından yazılmış gibi bir rapor bu… Söylemlere ve saptamalara bir bakın: İran, Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırma kapasitesini hâlâ korumaktadır. Bölgedeki en geniş programlardan biri olan geniş füze programı ve nükleer kapasite arayışındaki ısrarı, hem bölgesel hem küresel düzeyde ciddi risk teşkil etmektedir. İran’ın Ukrayna’ya yönelik Rus saldırısına maddi desteği, Çin ve Kuzey Kore ile derinleşen bağları ise bölgesel ve uluslararası güvenlik ortamını daha da karmaşıklaştırmakta ve Avrupa-Atlantik çıkarlarına meydan okumaktadır”.

 

İYİ Kİ SEÇMENLER VE TABAN KURUCU DEĞERLERİ UNUTMUYOR

Bu raporu ilk gündeme getiren ve eleştiren Türkiye Komünist Partisi (TKP) çizgisindeki SolHaber oldu. Eleştirinin hemen her satırına imza atabilirim, ancak şunu da unutmamak gerekir ki, CHP bir ‘merkez sol’ parti ve Avrupa’daki benzer merkez sol partiler gibi neoliberal sistemin savunucularından… Yine de hakkını yemeyeyim, ne Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ne de Die Grünen’in (Yeşiller) gibi NATO’nun saldırgan kanadının sözcülüğüyle, Rusya düşmanlığıyla, savaş kışkırtıcılığıyla karşılaştırılınca sütten çıkmış ak kaşık sayılır!
Avrupalı merkez sol partiler kadar rezil bir duruma düşmemesinin tek sebebi; partinin kurucu parti olmasından kaynaklanan ve ne yapılırsa yapılsın yok edilemeyen Kemalist ideoloji. İşte mesele de bu; kurucu ideolojinin özünü oluşturan ulusal bağımsızlıkçı çizgi sebebiyle, bu rapora CHP adına imza koyan milletvekilleri ve rapora katkı sunan hangi CHP yöneticileri varsa aslında partinin kurucu değerlerine ihanet etmiş oluyor. 

 

BU RAPOR BAŞTAN SONA BİR FELAKET

Raporun genel yaklaşımı bir rezalet, doğal olarak ayrıntıları da öyle! Raporun özet kısmında 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana İran’ın Ortadoğu’da istikrarsızlık kaynağı olduğu saptaması yapılıyor. Ayetullah Humeyni liderliğindeki devrimin, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri ve siyasi etkisini geri püskürtmeyi, İsrail devletini tasfiye etmeyi, ideolojisiyle uyumlu grupların denetiminde bir Filistin devleti kurulmasını hedeflediği belirtiliyor. Devamındaki çözüm önerileri ondan da beter: NATO üyelerinin İran’ın istikrarı bozucu eylemlerine odaklanmayı artırmaları ve ‘maksimum baskı’ stratejisini nasıl uyumlu hale getirip genişletebileceklerini araştırmaları gerektiği belirtiliyor ve müttefik ülkelere de ‘kilit tavsiyeler’ veriliyor.

 

RUSYA VE ÇİN’İ DE  HEDEF GÖSTERİYOR
Raporun içeriğinde İran’ın Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore ve Rusya Federasyonu ile kurduğu ilişkilerin geniş bir anti-Batı işbirliğini pekiştirdiği, bu ilişkilerin İran’ın yaptırımları aşmasına, silah geliştirmesini genişletmesine ve rejimi için uluslararası bir platform sağlamasına olanak tanıdığı belirtiliyor. “Bu bağlamda İran, izole bir şekilde hareket etmiyor; aksine, kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalamaya ve NATO müttefiklerinin çıkarlarına meydan okumaya kararlı daha geniş bir aktörler topluluğunun parçası olarak hareket ediyor” saptamasıyla Rusya, Çin ve Kuzey Kore hedef gösteriliyor. Hani sanki Donald Trump ve Cumhuriyetçiler değil de Joe Biden ve Demokratların ‘neo-con’ları yazmış gibi!.. 

 

BIRAKSAN, KÖRFEZ’İ DE NATO ÜYESİ YAPACAKLAR!
Bir başka saptama, kafa aynı olunca devamı da böyle oluyor tabii:  “Kalıcı istikrarsızlığa, Körfez Arap devletleri, İsrail, ABD ve diğer Batılı ve bölgesel güçlerle derinleşen rekabetlere ve bölgede daha geniş ve yıkıcı bir çatışma tehdidine katkıda bulunuyor… Ekim 2023’ten bu yana İran, Hamas’a verdiği askeri, mali ve siyasi desteği güçlendirerek grupla olan uyumunu pekiştirmiştir. Bu destek, paylaşılan ideolojiden ziyade, sahadaki ortak çıkarlara ve İran’ın İsrail politikalarına karşı çıkma stratejik hedefine dayanmaktadır… Tahran şu anda uygulanabilir bir nükleer silah tasarımına sahip olmasa da, nükleer yeteneklerini ilerletme konusundaki artan istekliliği, çatışma riskini artırmakta, Ortadoğu genelindeki daha geniş istikrarsızlık büyürken, uluslararası güvenliğe doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. Bu risk, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Haziran 2025’te İran’ın nükleerle ilgili faaliyetleri beyan etmeyerek nükleer silahların yayılmasını önleme yükümlülüklerini ihlal ettiğini ilan etmesinin ardından netleşmiş, bu da İsrail’in, ardından ABD’nin, İran’daki kilit nükleer tesislere saldırılar başlatmasına neden olmuştur”. Birebir değil raporun çarpıcı paragraflarını alıntılıyorum. Bu raporun yazımına katkıda bulunan ya da altına imza atan kim varsa, belli ki ABD’nin kurallarını koyduğu tek kutuplu dünya düzenini destekliyor. Bunun anlamı ise Türkiye’nin de dahil olduğu gelişen ekonomilerin çıkarlarını göz ardı etmek ve emperyalst yayılmacılığa canı gönülden alkış tutmaktan başka bir şey değil. Yani neredesinden bakarsanız bakın, bu milletin yüzde 80’inin bakış açısını hiçe saymak değil de nedir bu?

MESELE İSRAİL MESELESİ DEĞİL YURTSEVERLİK NEDİR BİLMEMEK

Burada hemen AK Partinin İhvan artıklarının konuyu İsrail üzerinden eleşirmesi bunun dışında pek de eleştiri getirmemesinin de siyasal islamcıların ikiüzlülüğünden kaynalandığını belirteyim. AK Parti hükûmetlerinin her dış politika kurgusunun İsrail’in ekmeğine yağ sürdüğünü görmemek mümkün değil. Suriye’de iç savaşı kışkırtan koalisyona destek vermek için ellerinden geleni yapan ve ABD ve AB’nin aparatı olan onlar değil miydi? Bu raporu eleştirebilecek en son kişiler AK Parti ve MHP kurmaylarıdır!

Rapordan son bir bölüm ekleyeyim şimdi: “Daha istikrarlı ve güvenli bir Suriye, müttefiklere bölgedeki bölgesel göçü ve terörizmi körükleyen çatışma döngüsünü kırma şansı verecektir. Mevcut geçiş dönemi, İran etkisini marjinalleştirmek için kritik öneme sahiptir. Müttefikler, Lübnan ve Irak devlet kurumlarını güçlendiren politikaları destekleyerek İran’ın vekil güçlerini zayıflatabilir. NATO’nun yeni kurulan Güney Komşuluk Birimi ve Orta Doğu, Kuzey Afrika ile Sahel bölgesinde daha fazla istikrar sağlamayı hedefleyen politikası doğrultusunda, İstanbul İşbirliği Girişimi (ICI) çerçevesini geliştirme ve güncelleme yolları araştırılmalıdır. Yirmi yıllık, değeri kanıtlanmış bu girişim temelinde, NATO’nun Körfez ülkeleriyle işbirliğini derinleştirmeyi ve bölgedeki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişlemeyi değerlendirmesi gerekmektedir”.

NATO AYAKÇILIĞI DEĞİLSE NEDİR BU SAPTAMALAR?
İnsan küfretmemek için kendini zor tutuyor. Böyle bir metne imza atmış olmak bile Batı Blokunun saldırgan paktı NATO’nun ayakçılığını yapmak değil de nedir? Buna imza atanlar ya da imza atanlara ses çıkarmayanlar oy isterken, ‘Kurtuluş Savaşı’ndan’, ‘Atatürk’ün partisinin bir üyesi olmaktan gurur duyduklarından’ söz eden riyakârlar!.. Mesela şu CHP milletvekili Utku Çakırözer gibiler! Bu kişi siyasete girmeden önce, Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeniyken bile zora geldi mi kendi köşe yazarlarını hedef gösteren biri olduğundan ben çok şaşırmadım açıkçası… Belki hatırlarsınız, gazete, Charlie Hebdo’ya yapılan terör saldırısı sonrasında, dayanışma amaçlı olarak yeni sayısının bire bir Türkçe basımını yapmak için anlaşma yapmıştı. Sonrasında tepkilerden korkan Çakırözer, anlaşmayı uygulamamıştı. Gazetenin genel yayın yönetmenin bu korkaklığından utanan iki köşe yazarı bunun üzerine kendi köşelerinde Charlie Hebdo’nun son sayısının kapağına yer vermişti. Peki bu ‘yürekli gazeteci’ ne yaptı? Öyle bir hakkı olmadığı halde Cumhuriyet’in internet sitesinde, ‘bu kararın o iki köşe yazarını bağladığını, gazete yönetiminin böyle bir kararı olmadığı’nı duyurdu ve bu iki gazeteciyi hedef göstermiş oldu. Sebep? Hem korkaklık ve ilkesizlik hem de kişisel ikbal… Nereden mi çıktı kişisel ikbal?.. Çünkü o sıralarda bu şahıs gazetecilik yapmak yerine CHP’li kodamanların peşinde koşuyor ve milletvekili olmaya çalışıyordu. Ve başardı!

ZORU GÖRÜNCE ZIRVALAMAK
Onun bu başarının sonucunun bir gün CHP’ye utanç olacağı belliydi. Bugün de aynı şeyi yapıyor, zora geldiği için topu taca atmak için saçma sapan bahaneler üretiyor. Çakırözer konuyla ilgili sosyal medyadan yapıtığı açıklamayı paylaşayım, yüzsüzlük nasıl olurmuş bakın da öğrenin: “Bizler Cumhuriyet Halk Partililer olarak Türkiye’nin bulunduğu tüm uluslararası kuruluş ve ittifaklarda, Cumhuriyetimizin kurucu dış politika ilkelerini benimsemiş temsilciler olarak hareket etmekte, bu kuruluşların karar ve eylemlerinin ülkemizin çıkarları aleyhine olduğuna inandığımız noktada üzerimize düşeni yapmaktayız. Şahsımı ya da partimin diğer temsilcilerini, Türkiye’nin bir sınır komşusuyla arasındaki barışı ve iyi ilişkileri bozmaya teşebbüs etmekle suçlayanları şiddetle kınıyor, bu temelsiz iddiaları reddediyoruz”.
Herhalde kendi dışında kimsenin okuma yazma bilmediğini düşünüyor ya da herkesi aptal sanıyor.

SİYASÎ KSMI BİR YANA BİR AHLÂK MESELESİ
Sonrası daha da saçma… Raporun NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti ile 2023 Vilnius ve 2024 Washington Zirveleri’nde alınan kararlarla uyumlu bir metin olduğunu belitip, “Bu rapor benim, partim CHP’nin, farklı partilerden oluşan TBMM NATOPA heyetimizin ya da ülkemizin şahsi raporu değildir. NATO Parlamenter Asamblesinin kolektif dokümanıdır” diyor. Yani?.. Bir insan bir metne imza atıyorsa, onu benimsiyor ve destekliyor demektir. Mesela ben bu yazıda “SolHaber’in yorumlarına imzamı atarım” demişsem, “Aynı şekilde düşünüyorum ve destekliyorum” demiş olurum. Her ortalama ahlâk seviyesine sahip bir yurttaş olarak bunu da savunurum, çark etmem. İşte zaten bütün mesele de bu; ahlâklı olmak ya da olmamak, yurtsever olmak ya da olmamak!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI