HALKWEBYazarlarAhmet Özer'in başlattığı tartışma....Kürtler, Malazgirt ve Çaldıran Hatırlatmasından Vazgeçmeli

Ahmet Özer’in başlattığı tartışma….Kürtler, Malazgirt ve Çaldıran Hatırlatmasından Vazgeçmeli

0:00 0:00

Görevden alınan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in “Çaldıran’da Şah İsmail’e karşı birlikte savaştık” sözleri özellikle Alevilerin tepkisini çekti.

Bir Alevi olarak şunu söyleyebilirim. Özer’in bu sözlerini Alevi karşıtlığı olarak değerlendirmek son derece hatalı olur. Öyle bir kastı olduğunu hiç sanmam. Bu nedenle karşı eleştirilerde de ölçünün kaçırılmaması gerekir.

Ancak tarihe meraklı biri olarak Özer’in de birçok kişi gibi Kürtlerin Malazgirt ve Çaldıran’daki rolünü abarttığını düşünüyorum. Maalesef bazı Kürtler, “Biz olmasaydık, Türkler Malazgirt’te, Osmanlılar Çaldıran’da kazanamazdı” gibi bir iddiaya giriyor, ama durum pek öyle değil.

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, İran seferi için doğuya ulaştığında yanında 100 bin kişilik bir ordu vardı. Osmanlı Ordusu, o dönemin en büyük ateşli silah gücüne sahipti. Kaynaklara göre orduda 14 bin tüfekli asker ve 300’e yakın top bulunuyordu. O dönemde küçük devletler, iki büyük ülke savaşınca genellikle hangisi daha güçlüyse ondan yana tavır alarak varlıklarını korurdu. Kürt Bitlis Hanlığı da muhtemelen görünürde mezhepsel farklılıktan, ama bence daha çok Osmanlı’nın ezici gücünü hesaba katarak safını belirledi.

Savaşın kaderini Osmanlı’nın ateş gücü belirledi

Aslında Şah İsmail de Osmanlı’dan güçsüz olduğunu biliyordu. Bu nedenle toprakları Erzincan’dan başladığı hâlde neredeyse Tebriz yakınlarına kadar Osmanlı ile meydan savaşından kaçındı. Artık çekilemeyeceği noktada durdu. Dolayısıyla Bitlis Hanlığı’nın sağlayacağı bir miktar savaşçının savaşın dengesini değiştirdiğine dair kaynaklarda bir delil yok. Savaşın kaderini Osmanlı top ve tüfekleri belirledi. Sayıca daha az olan ve ateşli silahlara sahip olmayan Safeviler, göğüs göğüse çatışmada başarı göstermelerine karşın Osmanlı topçusu ve tüfekleri karşısında dağıldı.

Osmanlı Ordusu’yla birlikte Sırplar da savaştı

İşin bir diğer yanı o dönemde küçük devletler himayesini tanıdıkları güçlü devletlere bir nevi zorunlu asker verirdi. Örneğin Ankara Savaşı’nda Osmanlı ordusunda 10 bin Sırp vardı; 2. Viyana Kuşatması’nda ise 20 bin Rumen ve 20 bin Macar. Keza Selçuklu ordusunda da Gürcü ve Ermeni birlikleri her daim yer alırdı. Avrupa ordularını saymıyorum bile: 18. yüzyılda Fransız kralını İsviçreli ve İskoç askerler korurdu. O dönemlerde herkes bir yerde birlikte ya da karşı karşıya savaşırdı. Dolayısıyla “birlikte savaştık” iddiası romantik bir yorumdan öteye gitmez.

Tabii ki bunlar Kürtlerin tarihsel önemini azaltmaz. Fakat Türk-Kürt birlikteliğini vurgulamak için sürekli Çaldıran ve Malazgirt hatırlatmasına gerek yok. Kürtlerin asıl tarihi rolü, 1. Dünya Savaşı’nda yıkılan bir imparatorluğa karşın bağımsızlığı zorlamak yerine çoğunlukla Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yola devam etmeleridir. Malazgirt Savaşı’nda Selçuklu, Çaldıran döneminde ise Osmanlı gücünün zirvesindeydi.

Çaldıran’dan 20 yıl sonra bu sefer Kürtlere darbe vuruldu

Kürt aydınların birçoğu Kürt Bitlis Hanlığı’nın Çaldıran’daki rolüyle övünür ama sonrasında olanlara pek atıf yapmaz. Çünkü Çaldıran’daki destekleri belli ki Osmanlı’yı çok da etkilememişti. 20 yıl sonra Osmanlılar, bu sefer Bitlis Hanlığı’nın merkezi Bitlis’i ele geçirmiş ve Çaldıran’da kendilerinden yana tavır alan İdrisi Bitlisi’nin oğlu Şeref Han’ın kafasını kestirmişti. Üstelik bunu, İran’dan kaçarak Osmanlılara sığınan eski bir Safevi komutanı olan Ulama Paşa’ya yaptırmışlardı. Ulama, 1510’da Antalya’da Tekeli Türkmenlerince başlatılan Şahkulu İsyanı’na katılmış ve onlarla birlikte İran’a göç etmiş bir Kızılbaştı. Orada yükselmiş, eyalet sorumlusu olmuş; ancak yıllar sonra bu sefer Safevi Hanı Tahmasb ile ters düşünce isyan edip tekrar Osmanlı safına geçmişti. Safevilerin üzerine, yanında Kürt askerleriyle giden Osmanlı, Kürt beyliğinin üzerine eski bir Kızılbaş isyancının komutasındaki orduyu göndermişti.

Kürtler en zor zamanda dostluklarını göstermiştir

Dolayısıyla Çaldıran’daki birliktelik Kürtler açısından da pek fayda sağlamamıştı. Oysa 1. Dünya Savaşı’ndan sonra biraz zorlasalar belki bağımsız bile olabilirlerdi. “Dost güçlü zamanda değil zor zamanda belli olur” misali, Kürtler en zor zamanda kardeşliklerini ve mertliklerini göstermiş bir toplumdur. Hatırlatmaları gereken nokta budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI