Neden, insan özgür doğarken ve doğal hak ve özgürlüklere sahipken birileri çıkıp hak ve özgürlük dağıtır. Bunun sebebi elbette doğal özgürlüklerimizden vazgeçip toplumsal düzen adına sözleşmelerle gönüllü olarak zincire vurulmuş olmamızdır.
Biliriz ki bir arada yaşamanın koşulu doğal özgürlüklerimizi bir kenara bırakıp adalet ve ahlakı yaratarak genel bir irade oluşturmaktır. Gönüllü olarak oluşturulan bu bütün (halk), her bireyin sahip olduğu hak ve özgürlüklere koşulsuz ama sınırlı olarak sahiptir ve yine gönüllü olarak bir lidere bağlanmışlardır. Kendini liderinin tebaası yapan halk, yönetenler tarafından sınıflara bölünmüştür ve her birinin başında ondan faydalanmak için koruyan bir lideri vardır. Bu lider “GÜÇ”tür.
Bir baba aile fertlerinden, bir çoban sürüsünden, bir lider halkından daha üstün HAKka sahiptir, çünkü “güç” daha fazla “hak” doğurur.
İnsanlar zorunlu olarak yani sözleşmelerle GÜÇ’e boyun eğerek ve haksızlığa ve zulme sabır göstererek yarattıkları efendilerine bağlanırlar. Fakat, efendiler onların geçimlerini sağlamak yerine, kendi geçimini onlardan sağlar.
Kısacası gönüllü olarak yarattığımız GÜÇ ve ondan duyduğumuz korkaklığımızla devam eden köleliğimiz hak ve özgürlüklerimizi devretmemizin temel sebebidir. Bu hak ve özgürlük gaspı devletlerarası savaşlarda daha da kapsamlıdır.
Peki, insanlar gerçekten demokratik bir şekilde kendilerini yönetebilirler miydi? Böylesine mükemmel bir yönetim için her bireyin çelik gibi bir iradeye sahip olması gerekirdi.
İTAAT ETMEYE SÖZVERDİĞİMİZDE VE BİR EFENDİ YARATTIĞIMIZDA DOĞAL ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KAYBEDERİZ.
Ezcümle, doğduk ve o andan itibaren özgürüz.
Ancak doğal hak ve özgürlüklerimizden vazgeçerek kendimizi başkasının ya da sözleşmeyle genel iradenin anlaşmalı kölesi yaptıktan sonra GÜÇ -ki bu genellikle siyasi güçtür, payımıza düşenleri dağıtarak ve güvence altına alarak efendiliklerine devam ederler. Tepeden, hak ve eşitlik üzerine vaazlar verirken kendine bağladıkları herkesi birbirine eşitlerler ve bunu en üst duygularla, “veren güç” olarak yaparlar ve alkışlanırlar.
Kısacası ezen biz, ezilen biz olarak; insanın insana zulmü bitmeyeceğinden; tamamen vaz geçip gıdım gıdım aldığımız haklar insanlara haklı bir bayram değil, belirli günler olarak bir hatırlatma nezdinde sürekli kutlanacaktır.
Herkes bilir ki ezilenin günü ve bayramı, ezici gücün vaz geçmediği ve ezilene alkışlanma uğruna dağıttığı en büyük haktır.
Buradan şu sonuç çıkar ki; İNSAN(LAR) NE KADAR ÖZGÜRSE O KADAR GÜÇLÜDÜR VE GÜCÜ KADAR DA HAK SABİBİDİR.
GÜCÜN, bu ister devlet, ister birey olsun, şımarıkça gasp ettiği şeyin HAKKIMIZ olduğunu bildirme günü KUTLU OLSUN.
HERKESİN İNSAN OLABİLME HAKKINA SAHİP ÇIKABİLMESİ DİLEĞİYLE…
10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN.
