Siyasette “temizlik”, yalnızca nutuklarla veya iddialarla ölçülmez. Gerçek temizlik, zor kararlar almayı, bedel ödemeyi ve kurumsal ilkeleri gözetmeyi gerektirir. Türkiye’de bugün temiz siyaset tartışması yeniden yükseliyorsa, bunun nedeni toplumun siyaset kurumundan beklentisinin çok net olmasıdır: Şeffaf, hesap verebilir ve kamu yararını önceleyen bir siyaset.
Bu beklenti, yalnızca hükümetlerin değil, siyasi partilerin de ölçüsüdür. CHP’nin, bu ölçütleri uzun süredir bir gelenek olarak yerleştirmiş bir yapısı vardır.
İnönü: Namusluların Cesareti
CHP’nin temiz siyaset geleneğini anlamak için geçmişe bakmak gerekir. 1931 yılında İsmet İnönü TBMM’de şöyle demiştir:
“Arkadaşlar; eğer bir memlekette erbabı namus, laakal eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemehal batar.”
Yaygın ve güncel ifadeyle “namuslular namussuzlar kadar cesur olmalı” şeklinde özetlenen bu söz, temiz siyaset anlayışının temellerini çok erken tarihlerde ortaya koyuyor. İnönü, iyi niyetli ve namuslu insanların da kötülere karşı kararlılık ve dirayet göstermesi gerektiğini vurgularken ; aksi hâlde devletin ve toplumun savrulacağını ifade etmiştir.
Kurumsal Temizlik ve Denetim Mekanizmaları
Cumhuriyet Halk Partisi, devletin kurumsal yapısını, hukukun üstünlüğünü ve kamusal etiği önceliklendiren bir çizgiye sahiptir (Sayıştay, Danıştay, Yüksek Denetleme Kurulu, Merkez Bankası ve üniversiteler gibi kurumlar). Tek parti döneminden itibaren bu kurumlar, devletin kişiden bağımsız ve kurala dayalı işlemesini sağlayacak altyapıyı oluşturmuştur.
1960’lardan itibaren CHP, sosyal demokrat çizgide temiz siyaset anlayışını güçlendirme çabalarını sürdürmüştür. Özellikle Bülent Ecevit, “temiz iktidar” vurgusuyla partinin etik siyasete olan bağlılığını somutlaştırmış, yolsuzluklara karşı aldığı kararlı tavırla örnek oluşturmuştur. 1970’lerdeki uygulamalar ve tartışmalar, partinin şeffaf ihale süreçleri ve etik yasalar konusundaki önerilerini ön plana çıkarmış; CHP’nin tarihsel birikimi, hem parti tabanı hem de toplumun partiden beklentisi açısından temel bir değer olarak kayda geçmiştir.
Baykal ve Türkbank Krizi: Bedel Ödemek
1998’deki Türkbank skandalı, siyasetin karanlık yüzünü açığa çıkardı. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ihaleye gölge düşüren bu ilişkiler açığa çıkınca hükümete verdiği desteği çekti.
Sonuçta: Bir yolsuzluk iddiası yüzünden hükümet düştü. Baykal’ın kararı, siyasette doğruyu savunmanın bazen bedel ödemeyi gerektirdiğinin en güçlü örneklerinden biridir.
Sözen: Kendi Kadrosunu Korumayan Belediye Başkanı
1990’larda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, yolsuzluğa bulaşmış bir bürokratını korumak yerine bizzat savcılığa ihbar etti. Bu tavır, temiz siyasetin sadece sözde değil, eylemle yaşatılması gereken bir değer olduğunu göstermektedir.
Kılıçdaroğlu: Şaibe Varsa İstifa Vardır
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık döneminde, temiz siyaset parti içi yönetim kültürünün temel ölçütlerinden biri oldu. Bilecik Belediye Başkanı örneği başta olmak üzere, hakkında şaibe veya etik dışı davranış iddiası bulunan belediye başkanlarının -aklanma hakkını kullanmalarını önererek- istifası talep edildi. Bu yaklaşım, CHP’nin iç denetim ve hesap verebilirlik mekanizmalarını güçlendirdiğinin ve kurumsal gelenek haline getirdiğinin göstergesidir.
Özel ve Manavgat Kararı
Özgür Özel’in, Manavgat örneğinde olduğu gibi, rüşvet ağına karıştığı iddia edilen belediye başkanı ile yönetici kadroları partiden tamamen uzaklaştırması, CHP’nin tarihsel çizgisiyle uyumlu bir tavır oldu. Asıl beklenti ise bu yaklaşımın yalnızca Manavgat’la sınırlı kalmaması. Bu adım, siyasette temizliğin yalnızca sözle değil, eylemle sağlanabileceğini bir kez daha göstermesi açısından önemlidir.
Tarihsel Birikim ve Toplumun Beklentisi
Türkbank krizi, Sözen’in ihbarı, Kılıçdaroğlu’nun şaibeye karşı tutumu ve Özel’in Manavgat kararı, CHP’nin temiz siyaseti yalnızca sözde değil, eylemle sahiplenen bir gelenek olarak benimsediğinin göstergesidir. Bugün hem parti tabanı hem de geniş toplum kesimleri, CHP’den bu geleneğe sıkı sıkıya sahip çıkmasını bekliyor. Temiz siyaset yalnızca kriz anlarında hatırlanan bir slogan değil, sürdürülebilir bir yönetim kültürü olmalıdır. Esasen CHP bu kültürün geleneksel temsilcisidir.
Son Söz: Kurultay Aracılığıyla Arınma vurgusu
Türkiye’de siyasette güveni yeniden inşa etmek için, sözler değil kararlar ve bedeller belirleyicidir. CHP’nin tarihsel deneyimi ve bugünkü kararlılığı, siyasetin güven tazelendiği bir dönemin önünü açabilir. Temiz siyaset, güç elinde tutulduğunda gösterilen kararlılık ve alınan sorumlulukla var olur.
“Gücü elinde tuttuğunda, temiz kalmak için hangi bedeli ödedin?” sorusu, hem CHP hem de Türkiye siyaseti için en doğru terazidir. Bu ölçü, Türkiye’nin demokrasi umutlarını tazeleyen gerçek kıstas olarak kalacaktır.
Özellikle bu hafta sonu yapılacak CHP 39. Kurultayı, açılan veya açılacak soruşturma ve davaların siyasi mı yoksa hukuki mi olduğu tartışmasını bir kenara bırakarak, temiz siyaset anlayışını kurumsal olarak bir kez daha vurgulamalıdır. Kurultay;bunu bir ilke olarak öncelikle kendi örgütünden başlayıp toplumun önüne koymalıdır. Beklentimiz budur.
..Ve Sancak Gemisi
Unutmayalım ki CHP, Türk siyasetinin sancak gemisidir. Hasar almış olsa dahi içinde bu hasarı giderecek kurmay akla ve teknik kadroya sahiptir. Türk demokrasisinin geleceği için sancak gemisi dimdik ayakta kalmalıdır.
Konuk Yazar: Mehmet G. Azeritürk
