HALKWEBYazarlarGertrude Bell, Lawrence, Sykes, Picot ve Bahçeli...

Gertrude Bell, Lawrence, Sykes, Picot ve Bahçeli…

Aklı olan her Türk, Kürt, Çerkes, Boşnak, Arap, Ermeni, Rum ve aklınıza gelecek hangi etnik kökenden olursa olsun; hanefî, şafî, caferî, alevî, süryanî, ezidî, katolik, ortodoks hangi inançtan olursa olsun her yurttaşın elinin tersiyle çöpe atması gereken bir öneri bu.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), bu ülke siyasetinin amorf ve ideolojisiz, ilkesiz ve siyasî ahlâktan uzak siyasî geleneğinin en çarpıcı örneklerinden biridir.

Bu ülkede Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminde ortaya çıkan, Tatar aydınlarının geliştirdiği, garip ama bir Kürt kökenli aydının, Ziya Gökalp’in yerlileştirmeye çalıştığı pan-Türkizm damarı o günden bu yana Türkiye siyasetinin en kullanışlı ideolojilerinden biri…

Bugün aktif olan siyasi partilere şöyle bir bakın, halen ne kadar yaygın bir kullanım alanı olduğunu görebilirsiniz.

Sayalım; MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi, Anahtar Parti, Milli Yol Partisi ve pek çoğumuzun adını bile duymadığı irili ufaklı onlarcası…

Aynı şekilde; yakın geçmişteki bir askerî muhtıra bir de askerî darbenin elebaşları da bu ideolojiyi sonuna kadar kullanmışlardır. Söylemeye gerek yok sanırım, her iki darbeyi yapan generaller de Amerikan uşağıydı. O darbenin zeminini hazırlamakla görevlendirilmiş faşist unsurların yetiştirildiği odak da MHP’nin yan örgütlenmeleriydi.

Herhangi bir faaliyetlerini mercek altına alın, altından bir emperyalist komplo çıkan bir yapı bu… “Etnik ve mezhepsel ayrımlar ve çatışmalardan da gerek oy devşirmek, gerek siyasette konum kapmak için sonuna kadar faydalanan parti hangisidir?” sorusuna da verilecek tek bir yanıt var, o da MHP.

Her ne kadar başta biraz önce adını saydığım ‘milliyetçi’ partiler de aynı meselelerden nemalanmaya çalışsa da hiçbiri MHP kadar marifetli olamaz. Zira gerek deneyim gerekse kıvraklık konusunda kimse bunların eline su dökemez.

Cumhuriyet değerlerini dinamitlemek için öneri!..

Bu tarifi yapmadan, güncel meseleye giremeyeceğim için lafı uzatmak zorunda kaldım.

Gelelim meseleye…

MHP Genel Başkanının son çıkışı, yani cumhurbaşkanı yardımcılarından birinin Kürt, birinin Alevî olması önerisi!

Sanki kendi buluşu gibi sunuyor olmasını bir kenara koyuyorum, ancak ne kadar abuk sabuk ve cumhuriyetin temel değerlerini dinamitleyecek bir öneri olduğunu görmemek için kör olmak gerek.

Bu öneri hem ulusal birliğe, hem laikliğe hem de sosyal hukuk devletine aykırı zira. Böyle bir öneriyi aşırı milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin genel başkanının yapıyor olması ayrıca ilgi çekici ve bir o kadar da tehlikeli!

Ulusal birliğe aykırı, çünkü devlet örgütlenmesini tepeden tırnağa etnik ve mezhepsel kıstaslara hapsediyor.

Laikliğe aykırı, çünkü mezhepsel kıstasları öne çıkararak ‘seküler yurttaş’ı ortadan kaldırıyor.

Sosyal hukuk devletine aykırı, çünkü çok hukuklu sisteme giden yolun taşlarını döşüyor, etnik, mezhepsel kayırmacılığın önünü açıyor.

Kabaca belirttiğim bu üç tehlike bile, bir ülkeyi yok etmeye tek başına yeterli!

Bu öneriyi yapması gereken birinin bugünün Lawrence’ı ya da Gertrud Bell’i gibi bir yabancı istihbarat ajanı olması beklenir oysaki…

İşte bu yüzden çok tehlikeli, çünkü karşımızda bölücü bir Truva atı duruyor!

Ülkeyi zehirlemek dışında hiçbir işe yaramayan sistem

Peki siyasi kültürü pek de gelişkin olmayan bir partinin genel başkanı bir gece uyudu ve sabah uyandı, bu öneriyi mi buluverdi?

Öneri dediğimiz de şu anda parçalanmak ve işgalle yüz yüze olan Lübnan’da uygulanan sistem! 1943’ten beri uygulamada olan bu siyasî sistem, bir zamanlar Ortadoğu’nun ticaret ve kültür merkezi olan bu ülkeyi içten içe kemirdi, bölgesel ve küresel güçlerin elinde bir oyuncağa çevirdi.

Lübnan’daki siyasi yapı, ülkenin kurucu belgesi olarak tanımlanan ve 1943 yılında üzerinde mutabakata varılan Ulusal Pakt çerçevesinde, siyasî görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına göre oluşturuldu.

Ulusal Pakt ile cumhurbaşkanının marunî, meclis başkanının şii, başbakanın sünni olması ve meclis üyelerinin hıristiyanlarla müslümanlar arasında altı/beş oranında paylaşılması kararlaştırıldı.

1970’li yılların başlarında nüfusu artan müslümanlar ülke yönetiminde daha fazla hak ve mecliste eşit temsil taleplerinde bulundu. 1967 Savaşı’ndan sonra Lübnan’da sayıları giderek artan Filistinli mülteciler de demografik yapının değişmesine yol açtı Lübnan iç savaşının (1975-1990) önemli nedenlerinden biri olarak görülen bu siyasi yapı, 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşması ile kısmen değiştirildi. Bu anlaşmayla, hıristiyan toplumundan seçilen cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlandı, mecliste hıristiyan ve müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlendi ve kendi içlerinde mezhep temelinde bölüştürüldü.

Öyle yapışkan bir bela ki!

Lübnan’daki rejim, ‘parlamenter demokratik cumhuriyet’ olarak tanımlanıyor, ancak aslına bakarsanız, neredeyse kabile toplumlarının kıstaslarını temel alıyor.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olması, etnik ve mezhepsel rekabeti ve çatışmaları engellemeye yetmiyor. Sistem siyasî parti ve ideoloji değil, din ve etnik grup temelinde kurulduğundan, uygulamada önemli kararlar ancak oydaşmayla alınabiliyor. Bu da ülkenin ekonomik ve sosyal gelişimine yönelik kararların alınmasında ciddi zorluklara sebep oluyor.

Bu sistemin binlerce Lübnanlı’nın canına mal olan çatışmaların sebeplerden biri olduğunu da hatırlatmak lazım.

Zaten dinsel ve mezhepsel temele dayanmayan bir yapıya gidilmesi Taif Anlaşması sonrasında anayasaya eklenmiş bir hedef, ancak bu sistem öyle bir batak ki, bu dönüşümün bedeli de büyük olasılıkla yeni bir iç savaş olacak!

Bugün yoksullukla, hatta açlıkla boğuşan, siyasetçilerin aşiret ve kişisel çıkarları için sabah akşam vatana ihanet ettiği, yok olmaya adım adım giden bir ülkeyse Lübnan, bunun baş müsebbibi işte bu sistem! Ve aynı zamanda her krizde komşunun komşuyu boğazlamaya kalkmasının sebebi de bu…

Cehheneme davetiye

İşte MHP Genel Başkanının Türkiye Cumhuriyeti Devletini sokmak istediği sistem bu… Lübnan Fransız mandasındayken, Fransızlar tarafından dayatılan bir reçete!

Bu öneriyi, cehaleti sebebiyle ortaya attığını söylemek mümkün değil. Partisinin varoluş gerekçesi ve işlevi dikkate alındığında, hedefin anayasa tartışmaları sürecinde cumhuriyete yönelik yeni bir saldırı olduğunu görmek gerek!

Aklı olan her Türk, Kürt, Çerkes, Boşnak, Arap, Ermeni, Rum ve aklınıza gelecek hangi etnik kökenden olursa olsun; hanefî, şafî, caferî, alevî, süryanî, ezidî, katolik, ortodoks hangi inançtan olursa olsun her yurttaşın elinin tersiyle çöpe atması gereken bir öneri bu.

Hele hele Kürt siyasetçileri ve alevî toplumunun önde gelenleri bu tuzağa karşı çok uyanık olmalı, öneriyi ciddiye alıp tartışmaya bile kalkmamalı!

İlk reddedenler onlar olmalı. Bu oyuna gelinirse, cehennemin kapıları sonsuza kadar açılır ve hep birlikte yanarız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI