Mansur Yavaş’ın, “Bugün öyle bir dönemden geçiyoruz ki, bir ve beraber olmaktan başka ne şansımız var ne de çaremiz. Hep söyledim: Bu sadece bizim partimizin meselesi değil, tüm muhalefet partilerinin sorumluluğudur. Çünkü eğer birlikte hareket etmezsek, sadece bugünü değil, geleceğimizi de kaybederiz. Hatta torunlarımız dâhi bizi affetmez” sözleri, bence anlaşılması hiç de zor olmayan, doğruluğu tartışılamayacak kadar doğru bir açıklama… Yeter ki kendinizden, hiziplerinizden, particilikten kurtulup biraz yurdunuzu düşünecek kadar sağduyulu olabilirseniz. Ne yazık ki, gerek CHP’nin üst kademelerinde gerekse tabanında bu olgunluğa sahip olmak için çaba harcamaya tenezzül eden çok az insan var. Hatta bu cümleleri Mansur Yavaş kurdu diye, “O faşistin sözlerini mi dinleyeceğiz?” diyebilecek sözde devrimci ukalaları duyar gibiyim! “Devrimciysen, buyur devrim yap! Belediyelerde iş peşinde koşacağına, ilçelerde her türlü ayak oyununa gireceğine…” deyip geçmek lazım bu ikiyüzlüleri!
HERKES ÖNCE YURDUNU DÜŞÜNMEK ZORUNDA
Gelelim asıl meseleye… Türkiye tarihinin en tehlikeli dönemeçlerinden birinde ve ne yazık ki, şu an için bu tehlikeleri bertaraf edecek bir cepheyi örgütleyecek herhangi bir öncü siyasî güç bulunmuyor. Oysaki bu sorumluluk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu siyasî unsuru CHP’de olmalı değil mi? Herhalde Pentagon ve NATO kararıyla kurdurulan MHP’de olacak değil! Eğer öyle olursa, bu ülkenin sonunun Irak, Suriye ya da Lübnan olması işten bile değilken ve yeni anayasa tartışmalarıyla tabuta son çiviyi çakma emrini almış olanlar iktidardayken!..
Öyleyse CHP içinde olup biteinlere karşı yurseverlerin bir araya gelerek ‘birlik içinde bir çözüm üretmesi’ dışında bir çare yok. Sırf TGRT’deki kompolcu ahlâksızları izlemek ya da kullanılmış tuvalet kağıdı kıvamındaki Akit’in manşetlerini görmek bile ayılmak için yeterli değil mi? Keşke mesele sadece şu müptezel yandaş medyanın manipülasyonlarıyla sınırlı olsaydı, ancak ne yazık ki öyle değil. Muhalif medyada bazı haber ve yorumlar var ki, Akit’in, Yeni Şafak’ın, TGRT’nin rezilliğiyle yarışır.
Şu akıl öğreten, kendince CHP’yi dizayn etmeye çalışan ‘duayen’ gazetecileri kendine örnek almış ‘iliştirilmiş’ gazeteciler bir yanda amigoluk yapıyor. Herhalde bunun en bariz örneklerinden biri İsmail Saymaz olsa gerek… ‘İhanete uğrama duygusuyla karşı karşıyayım’ başlıklı yazısı tam da böyle bir yazı. Aptalca bir tekerleme var ya, ‘Türk milleti mağdurdan yanadır’ diye, o mantıkla yazılmasına karar verilmiş sanırım. Öyle olsa, yani bu millet mağdurdan yana olsaydı, herhalde sosyalistler çoktan iktidar olurdu. Yok öyle bir şey, ama işte amigoluk ya mesele, yazıyor.
BUNLAR VARKEN, BAŞKA CUMHURİYET DÜŞMANLARINA NE HACET VAR!
Diğer yanda şimdi TGRT’de boy gösteren, yıllardır bulanık suda balık avlamaya çalışan iki gazeteci gemi azıya almış her türlü provokasyonu yapıyor. Adlarını yazmadan niye geçeyim ki; Barış Yarkadaş ve Gürkan Hacır. Bir de küçüklü büyüklü muhalefet medyasında bunlara özenenler var ki, saymakla bitmez. Belediyeden bir iş kapmak olsun, daha iyi maaş telif alabilecekleri daha büyük bir muhalefet medyasına kapak atmak için olsun sallayıp duruyorlar.
CHP ilçe örgütlerinde yuvalanmış, ne ideolojik bir formasyonu ne de ahlâkı olan güruh ise ağza alınmayacak küfürlerle saldırıyor. Bu sadece CHP eski Genel Başkanı’na yönelik değil, kime karşıysa ona yönelik… Bu kadar düşüklük ender görülür!
Şu ‘mutlak butlan’ denen abuk sabuk kelimenin bile anlamını bilmeden senaryo yazanlara gelince; ya birilerinin yönlendirmesiyle ya da üç kuruşluk beyinleriyle oradan buradan duyduklarını pazarlamaya çalışıyorlar. Bu saydıklarımın tümü de sadece CHP’ye zarar vermekle kalmıyor, bu vatana da ihanet ediyor.
Oysaki CHP tarihindeki en yüksek oy desteğini yakalamış görünüyor. Cumhur İttifakı hangi komployu kurarsa kursun, halkın bu eğilimini değiştiremiyor. Anlatacak bir hikâye bulmaya çalışıyor, ancak ‘silah bırakma’ dahil halkın büyük bir kesimi ciddiye bile almıyor. Ekonomi yönetimine, yargıya, bürokrasiye güven sıfır! Hâl böyleyken, bu durumdan yararlanmak ve tek başına iktidara gelecek oyu almak ilk kez bu kadar yakınken, tüm CHP’lilerden beklenmesi gereken nedir? İç çekişmeleri bir kenara bırakıp saldırgan iktidara karşı halkın desteğiyle mücadele etmek değil mi? Peki bu kadar açık ve netken yapılması gereken, neden bu başarılamıyor?
KAVGAYA SON VERECEK ‘BİR BİLENLER’ YOK MUDUR?
Mesela niye birileri, belki yaş almış eski yöneticiler araya girmeli ve şu anda CHP içinde yaşanan savaşa bir son vermeli… “Kimmiş onlar?” diyeceksiniz? Açıkası her kim olursa olsun, Hikmet Çetin de olur, Murat Karayalçın da olur ya da bir başkası, en güzeli ise hepsi bir arada… Çok başarılı, hiç hatasız bir geçmişleri olduğundan değil, sadece bu mide bulandırıcı ortamdan partiyi çıkartmak için!
Hizipler arasında nasıl bir uzlaşı sağlanacaksa sağlanmalı, gerekirse her taraf gerektiğinden bile fazla taviz vermeli ve bu çıkmazdan kurtulunmalı. Acil çözümler en doğru sonucu vermez, ama şu anda yapılabilecek tek şey bu! Ekrem İmamoğlu’nun, Özgür Özel’in, Kemal Kılıçdaroğlu’nun fanatiği gibi davranıp partiyi içinden çıkılmaz bir girdaba sürükleyip, şu anda yakalannmış tarihsel fırsatı kaçırmaya sebep olacak herkes, Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük kötülüğü yapmış olacak yoksa…
Ki Yozgat’taki çiftçi, İzmir’deki emekli, Adana’daki öğretmen, Trabzon’daki esnaf için de CHP’yi hangi hizibin yöneteceği zerre önem taşımıyor. Yeter ki şu cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denen ucubeden bu ülke kurtulsun, şu her gün
daha kötüye giden ekonomi biraz düze çıksın… Artık bu milletin isteği bu kadar basit. Ha Veli, ha Ali hiç fark etmiyor.
BU BATAKLIKTA BOĞULMADAN KURTULMANIN BİR YOLU VAR
Hâlâ bir fırsat var. Bir ihtimal bu iktidar CHP kendi içinde daha fazla birbirine düşsün diye, 30 Haziran’daki duruşmanın ertelenmesini ve işin bir süre daha sürüncemede bırakılmasını tercih edebilir. Bu durumda hemen kavgaya son verip bu komployu bozmak mümkün. Olmadı mı? Karar mı çıktı?.. O zaman hizipler bir araya gelir ve ortak bir formülde anlaşır. Her neyse o formül… İster Kılıçdaroğlu parti genel başkanlığına geri gelip en kısa sürede kurultaya gider ve bir grubun hegemonyası yerine her kesime yer veren yeni bir yönetim seçilir, ister herkesin uzlaştığı geçici bir genel başkan liderliğinde böyle çok sesli bir yönetimle yola devam edilir. Veyahut yine Özgür Özel lider olur, ama yönetimde denge kurulur. Sonrası?.. Diğer muhalif partileri de içine alacak bir cepheyle mücadeleye devam… Kendi kendinin başını yemek değildir mücadele, bunu yapanların hepsi tarihe ya ‘aptal’ ya da ‘hain’ diye geçti! Bunu unutmamalı…
AHLÂKÎ, SİYASÎ VE İDEOLOJİK ÇÖKÜNTÜYE KARŞI EK FORMÜL
Sadece bir yurtsever gibi düyşündüğümde aklıma gelen bunlar. Peki başka?.. Bu parti içi kavga bittikten sonra görülecek ki, siyasi ahlâk ve ideolojik netlik ne kadar önemli bir şeymiş. Yani yukarıda sözünü ettiğim hangi formül olursa olsun, CHP mükemmel falan olmayacak. Öyleyse, birileri bir başka parti için yola çıkmalı… Tıpkı Almanya’daki gibi mesela. Bundis Sahra Wagenknecht (BSW) gibi belki… Tabii adı öyle saçma olmamalı! Baktılar ki, ne Yeşiller’den ne Die Linke’den bir şey olacağı yok, bu partiyi kurdular. Yüzde 4.5 civarında oy almış olması değil önemli olan, bu iki partinin de varoluşunu sorgulayıp fabrika ayarına dönmelerine bir etkisi oluyor. Yavaş yavaş tabii… Eğer ki dönmezlerse fabrika ayarlarına, o zaman hazır ve nazır bir adres olarak orada duruyor. Türkiye’nin böyle bir lüksü yok, evet ama şöyle bir imkân var. Böyle bir parti kurulur, nereden bakarsanız bakın barajı geçecek oy potansiyeli olur, hem de seçimlere CHP ile ittifak içinde girebilir. Hem CHP içindeki ahlâki çöküntü azalır hem de ideolojik berraklık için birileri adım atmak zorunda kalır. Fena mı olur?