Suriye’de 61 yıllık Baas yönetimi devrildi. 24 yıldır ülkeyi yöneten Beşar Esad, ailesiyle birlikte ülkeyi terk ederek Rusya’ya gitti. Ülke yönetimini ele geçiren cihatçıların nasıl bir yönetim sergileyeceğini zaman gösterecek. Ancak ciddi belirsizlikler var. En önemlisi de Alevi, Hristiyan, Dürzi ve İsmaili gibi topluluklara ne olacağı. Özellikle cihatçı çevrelerin “Nusayri” olarak da bilinen Arap Alevileri’ne olan düşmanca tutumları ortada. Suriye nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturan Aleviler, iç savaş süresince Esad’ı destekledi. Bu, biraz da mecburiyetin getirdiği bir destekti. Çünkü dini söylemlerin ön plana çıktığı savaş günlerinde, varlığını korumak için böyle bir destek vermek zorundaydılar. Yoksa hiç kimse, 13 yıl boyunca süren ve büyük can kaybına yol açan bir savaşı, sırf birinin koltuğunu korumak için vermezdi.
Suriye’deki Aleviler endişeli
Esad yönetiminin devrilmesinin ardından, Alevi nüfusunun yoğun olduğu Lazkiye ve Tartus gibi illerde endişe hakim. Daha az sayıda olsa bile Humus ve Hama kırsalında da Aleviler var. Şu ana kadar Alevilere yönelik geniş çaplı bir saldırı girişimi olmasa da, bazı yerlerde olaylar, kaçırmalar ve öldürmeler olduğuna dair iddialar sosyal medyaya yansıdı. Genel endişe, HTŞ lideri Colani ve yeni Suriye yönetiminin Alevilere karşı tavır değiştirmiş olsa dahi bünyelerindeki birçok radikal gruba ne kadar hakim olabileceklerinin bilinmemesi. Bu da oradaki endişeyi artıran nedenler arasında.
Suriye’deki değişim dile yansıdı
Tabii ki bu endişe, Türkiye’deki Alevi toplumuna da yansıyor. Suriye’de yaşanan değişim, ülkedeki bazı İslamcı ve milliyetçi çevrelerin de diline hemen yansıdı. Yaptıkları paylaşımlar karşısında neredeyse Colani’nin dili bile makul kalıyor. Belli ki bu kesimler, Suriye’de “İntikam” adı altında kapsamlı tutuklamalar hatta infazlar bekliyordu. Bu paylaşımların da etkisiyle bazı Alevi dernekleri, Suriye’de olup bitenlere dikkat çeken ve duyarlılık yaratmayı amaçlayan paylaşımlar yapmaya başladı.
Alevi derneklerin açıklamasına gelen tepkiler
Geçtiğimiz günlerde Hatay Samandağ’da bazı Alevi STK’larının Suriye’de yaşananlara dikkat çeken açıklamasına sosyal medyada bazı kişilerden tepki vardı. Örneğin, bunlardan biri olan SETA araştırmacısı Can Acun, Alevi derneklerinin açıklamasını alıntılayarak tweetinde şöyle diyordu: “13 yıl boyunca insanlık tarihinin en alçak rejimlerinden biri olan Esad’ı desteklediler. Katliamları, zulümleri ve tecavüzleri kasıtlı olarak perdelediler. Şimdi ise utanmadan hınçla Suriye ve Türkiye’ye karşı nefret kusuyorlar. Siyasi Alevicilik nasıl bir zehirli mezhepçilik böyle.”
Aleviler ve Esad’ın Aleviliği
Buradan yola çıkarak Türkiye Alevileri’nin Esad ile olan ilişkisine daha doğrusu olmayan ilişkisine bir bakalım. Türkiye’deki Alevilerin, özellikle Türk, Kürt ve Zaza kökenli olanlarının belki de yüzde 95’inin 2010’a kadar Esad’ın Alevi olduğundan haberi bile yoktu. Bugüne kadar bir Alevi kurumu ile Suriye yönetimi arasında tek bir temas dahi olmamıştı. Türkiye Alevileri’nin çoğunun Esad’a dair bilgisi Erdoğan ile gayet iyi ilişkileri olan bir komşu ülke lideri olduğunu bilmekten öte değildi.
İşin ilginç tarafı, Suriye’de Lazkiye ve Tartus’ta yaşayan Arap Alevileri ile aynı köklerden gelen ve Türkiye’de Hatay, Adana, Mersin civarındaki Arap Alevileri arasında da durum pek farklı değildi.
Belki de onlar, diğer Alevi topluluklarından farklı olarak, sadece Esad’ın Alevi olduğunu biliyorlardı.
Adana ve Mersin’deki Arap Alevileri’nin Suriye ile pek teması yokken, buradaki tek istisna Hatay’daki Arap Alevileri sayılabilir.
Bu ildeki Aleviler diğer bütün sınır bölgeleri gibi zaman zaman öte taraftaki akrabalarıyla, çok da yoğun denmeyecek düzeyde, karşılıklı ziyaretler ve kültürel iletişim içindeydi. Bundan dolayı Esad ailesine yönelik sempati diğer bölgelerin tersine burada kısmen vardı.
Esad da Alevi kimliğini geri planda tuttu
İşin ilginç tarafı, ülkesinin yüzde 70’ine yakını Sünni olan Esad’ın, Alevi kimliğini öne çıkarmamasıydı.
Eşi ve birçok bakanı Sünniydi.
Ülke hukukunda Sünni şeriat kurallarını içeren hükümler de vardı.
Bu şartlar altında Türkiye Alevileri’nin en azından çoğunun Esad’ın Alevi olduğunu öğrenmesi için tarihin 2010’u göstermesi gerekti.
Ne zaman Suriye’de işler karıştı, işte o zaman Türkiye Alevileri de Esad’ın Alevi olduğunu öğrendi.
Nasıl mı öğrendi? Kimi AKP’li siyasetçiler ve İslamcılar sayesinde…
Bu kesimler, daha düne kadar gayet samimi oldukları Esad’ın mezhebini dillerine dolamaya başladılar.
Arap Baharı, iktidarının ilk yıllarında daha liberal bir dil kullanan Erdoğan ve AKP’nin dilini yeniden İslami bir çizgiye kaydırmıştı.
Suriye’deki karışıklıkların ardından Esad’a yönelik “Nusayri diktası” vurgusuyla belli ki ülke içindeki radikal çevrelerden ve diğer Sünni Arap ülkelerden politikalarına destek bulmayı planlıyorlardı.
Onlara göre, küçük bir azınlık olan Aleviler, Suriye’de çoğunluk Sünnileri eziyordu.
Anayasa referandumuyla tırmanan mezhepçi söylem
Türkiye Alevileri, Suriye’deki olayların ilk günlerinde durumu sadece izliyordu. Çünkü Suriye’ye dair pek de fikirleri yoktu.
Sonra dillerden düşmeyen “Nusayri” kelimesinin Arap Alevisi anlamına geldiğini ve bu kişilerin Türkiye Aleviliği’nin artık bir parçası haline dönüşen Hatay, Adana ve Mersin’deki Alevilerle akraba olduğunu öğrendiler.
Ancak asıl mevzular, sosyal medyaya düşen bazı görüntülerden sonra başladı.
Radikal militanlarca yakalanan bazı sivil veya askerlerin sırf Alevi oldukları gerekçesiyle öldürülmesi, hatta kafalarının kesilmesi görüntüleri yayılmaya başlandı.
2010 yılındaki Anayasa referandumunda Erdoğan’ın “Yargıyı dedelerden temizleyeceğiz” söylemi ve CHP’ye genel başkan olan Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu’nu kimliğinden dolayı hedef alınan açıklamalar ile eski endişeleri canlanmış olan Aleviler bu sefer de iktidarın bir dış politika konusunda mezhepçiliği öne çıkaran politikasının şaşkınlığı içindeydi.
Belleklerinde hâlâ Maraş, Çorum ve Sivas’ın acı anıları olan Türkiye Alevileri, bir anda kendi ülkelerindeki iktidarın da desteklediği muhalif çevrelerin farklı ülkelerden gelen cihatçıların da desteğiyle Suriye’de Alevileri yok edebileceği ve bunun zamanla Türkiye içinde kendilerine de yönelebilecek bir sonuca neden olabileceği endişesini yaşamaya başladı.
Bütün bunlardan dolayı, Suriye’de olan bitene dair Türkiye’de daha çok söylem düzeyinde kalan ve endişe dile getiren açıklamalardan ibaret zayıf bir tutum, 13 yıl boyunca Alevi kamuoyuna hâkim oldu.
Ama belli ki bu bile, İslamcı çevreleri ve iktidara yakın bazı çevreleri rahatsız etmişti.
Taraf tutma değil korunma güdüsüyle gelişen refleks
Oysa onların rahatsız oldukları ve kendilerince “Siyasal Alevicilik” diye tanımlamaya çalıştıkları tutum, aslında bir nevi Alevilere yönelen düşmanca mezhepçiliğe karşı kendini sadece bir koruma güdüsüyle gelişen bir refleks.
Ancak, daha Maraş’ta, Sivas’ta yaşananlara dahi katliam diyemeyen ve olan biteni “Olaylar” veya “Dış mihrakların oyunu” olarak nitelendirenlerin, Alevilerin bu hassasiyetini anlaması mümkün değil.
Son söz: Alevilerin Suriye’deki tutumundan rahatsız olan varsa, bunun nedeni de yukarıda kısaca değindiğimiz çevreler…