Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) kurduğu Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, 2022 yılında Ortak Türk Alfabesi üzerine çalışmalara başlamış ve geçen Eylül ayında yaptığı açıklama ile 34 harften oluşan ‘Ortak Türk Alfabesi’ önerisi üzerinde uzlaştığını duyurmuştu.
Türk Devletleri Teşkilatı 11. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamada bu konuya değindi. Teşkilat üyesi ülkelerin ortak alfabe üzerinde mutabık kaldığını öne süren Erdoğan, “Türkiye, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu konuda hazır. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın yeni alfabeye geçiş için inisiyatif başlatması isabetli olacaktır” diye konuştu. Erdoğan, yeni alfabenin Türk devletleri arasındaki tarihi bağı kuvvetlendireceğine dikkat çekti.
Hangi harfler gelecek?
Kabul edilen alfabeye göre, mevcut alfabede yer alan 29 harfin yanına Q, X, W, Ň ve Ä harflerinin eklenmesi planlanıyor. Bu yolla, hâlâ Kiril alfabesi kullanan bazı Türkî devletler de Latin alfabesine geçmiş olacak.
Peki, mevcut alfabeye beş yeni harfin eklenmesi Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl etkileyecek?
“Gerekçenin ne olduğuna bakmak gerek”
Bu soruyu eğitim uzmanı Özgür Bozdağan’a sorduk. Bozdoğan, söz konusu düzenlemeye temkinli yaklaşıyor. “Alfabenin, konuşulan dilin sembollerle ifadesi olarak basitçe tanımlanabileceği göz önüne alındığında, yapılması planlanan bu değişikliğin gerekçesinin ne olduğuna bakmak gerekir” diyen Bozdoğan, çekincelerini şöyle sıraladı:
“Şu anki alfabe yeterli”
“Şu an konuştuğumuz dili kullandığımız alfabe ile yazıya dökmekte bir eksiklik yaşamıyoruz; diğer bir ifadeyle, kullandığımız bütün seslere karşılık gelen sembollere sahibiz. Bütün seslere karşılık gelen bir sembol varken sembol sayısını artırmak neye yarayacak? Olmayan sesler için alfabeye eklenecek sembollerle dilin kullanımı zenginleşmez, aksine dilde anlamlı olmayan bir zorlama yaşanır. Eğitimin sağlıklı olması, eğitim dilinin yalınlığı ve anlaşılabilir olması ile mümkündür. Bu anlamda, dilin yalınlığını sınırlandıracak girişimlerden uzak durulması gerekir ve kamuoyuna bu değişikliğin gerekçesinin açıklanması önemlidir. Dili halkın kullanımı belirlemelidir; bu, siyasetçilerin kararlarıyla değil.”