HALKWEBYazarlarYalan Konuştu, Korku Susturdu, Hakikat Sessizce Bağırdı

Yalan Konuştu, Korku Susturdu, Hakikat Sessizce Bağırdı

0:00 0:00

Son iki yıldır her sabah aynı manzarayla uyanıyoruz:

Kim olduğu belirsiz bir kalemşor, gazeteci kılığında mürekkep tüccarı, akademisyen perdesi ardına saklanmış konforlu cehalet satan diplomalı propaganda memurları, Glamour paketinde, yalan servisi yapan ekran kuklaları…

Hepsinin ortak bir özelliği var: Güne başlamadan önce bir “Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırı” ritüeli yapmadan rahat edemiyorlar. 

Peki neden?

Neden bu kadar öfkeliler?

Neden bu kadar korkuyorlar?

Cevabı aslında hepimizin bildiği kadar basit:

Çünkü konuşursa gerçekler ortaya dökülür.

Çünkü konuşursa gündem halk olur.

Çünkü konuşursa çalınanlar sorulur.

Ve en kötüsü: İnsanlar düşünmeye başlar.

O yüzden susturmaya çalıştılar.

Ama 

O konuştu.

Sordu:

“128 milyar dolar nerede?”

“Bu halkın malı nasıl haram çetelere peşkeş çekildi?”

“Adalet bu ülkede kimin için var?”

Çünkü susarsa mesele kapanır sanıyorlardı. Oysa soru büyüdükçe büyüdü. Çalınan her kuruşun, kaybolan her umudun, küçülen her sofranın hesabı büyüdü. Sadece siyasal iktidarın değil, aynı masaya oturanların, aynı fotoğrafta gülümseyenlerin de hesap verme vakti yaklaştı. Bu yüzden sesi kesilmek istendi. Çünkü o konuşursa sadece rakipleri değil, aynı yoldan yürüyenlerin de aynaya bakması gerekir. O ayna kırılmasın diye, yüzleşme yaşanmasın diye korktular.

Çünkü Kılıçdaroğlu konuşursa, halk yoksulluğunun üzerini örten parlak vitrinler çatlar. Çünkü konuşursa, kimlerin bu milleti kendi sofrasının artığına mahkûm ettiğini herkes görür. Çünkü konuşursa, sadece bugünün değil dünün de karanlık sayfaları açılır; faili bilinmeyen değil, faili hatırlanan, yüzü görünen gerçeklerle. Ve en önemlisi: Çünkü konuşursa milletin hafızası tazelenir. Unutulması istenen ne varsa yeniden hatırlanır.

İşte bu yüzden değil miydi bunca çaba? 

Susturmak, itibarsızlaştırmak, yalnızlaştırmak…

 Çünkü sesi bir kez daha yükselirse soru çoğalacak: Bu ülke neden karanlığa mahkûm edildi? Neden gençler bavullarını ülkeden önce hayallerine doldurup gidiyor? Neden bir avuç insanın zenginliği milyonların yoksulluğu pahasına büyüyor? Ve bu sorular bir lidere değil, bir devre yapılmış büyük bir hesaplaşmaya dönüşecek.

Asıl mesele budur: Susturmak istedikleri bir kişi değil, sorulardan doğan kolektif bir hafızadır.

Çünkü bu ülkede çalınan paranın hesabının sorulması istenmiyor

Tarih boyunca bunun benzerini çok gördük.

Halktan yana olanların nasıl hedef haline getirildiğini gayet iyi biliyoruz.

Toprağı yoksula vermek isteyen, adaleti halka taşımak isteyen, sömürüyü bitirmek isteyen liderler aynı kaderi yaşadı.

İşte tarihten çarpıcı birkaç örnek…

Tiberius ve Gaius Gracchus – MÖ 2. yüzyıl, Roma

Yoksul çiftçiye toprak dağıtmak istediler.

Roma aristokrasisi “dokunulmaz servetine” dokunulacağını anlayınca kardeşleri katletti.

Julius Caesar – MÖ 44, Roma

Halk desteğiyle güçlendi,  halkın yararı için reformlar yapmak istedi.

Aristokratlarla çıkar çevreleri birleşti, tarih boyunca anlatılan bir suikastla öldürüldü.

Wat Tyler – 1381, İngiltere

Feodal vergilere isyan eden köylülerin lideriydi.

Kral’ın adamlarıyla görüştüğü masadan bir daha kalkamadı.

Thomas Müntzer – 1525, Almanya

Köylünün özgürlüğünü, adaletini savundu.

Yoksullar adına konuştuğu için  işkence gördü ve idam edildi.

III. Charles – 1649, İngiltere

Mutlak güce karşı anayasal yönetim isteyenlerle karşı karşıya geldi.

Yargılandı, idam edildi.

Patrice Lumumba – 1961, Kongo

Bağımsızlık, ulusal birlik ve anti-emperyalist duruşu Batı’nın çıkarlarına ters düştü.

Darbe ile devrildi, feci şekilde öldürüldü.

Salvador Allende – 1973, Şili

Toprak reformu, sosyal adalet, yoksulun hakkı…

ABD destekli darbe ile iktidardan indirildi.

Listeyi uzatmak hususunda tarih çok cömerttir…

Bu örnekler bize şunu söylüyor:

Halktan yana olan, eşitlik isteyen, halktan çalınan paraların peşine düşen herkes ama herkes hedef tahtasına oturtulmuştur. Bu saldırılar, paranın, gücün ve dokunulmaz görünen sermaye çevrelerinin paniğidir.

Tarih boyunca güçlü elitler, servetlerinin sorgulanmasına tahammül edemedi.

Bugün de etmiyor etmeyecekler…

Bu saldırılar, paranın, gücün ve dokunulmaz görünen sermaye çevrelerinin paniğidir.

Asıl soru tam da burada büyüyor:

Değişim dediğimiz şey gerçekten bir dönüşüm mü, yoksa sadece kasanın başına oturacak yüzlerin değiştiği bir nöbet devri mi?

Bıktığımız düzeni yeniden üretip, aynı yanlışı yeni isimlerle makyajlamaksa hedef, o zaman tarihin acı döngüsü yeniden başlayacak.

Gerçek değişim, iktidar sandalyelerini değiştirerek değil, sandalyeyi halk için devirmekle başlar.

 Ancak bizler bunu talep edecek cesarete sahip miyiz?

Devrim, iktidarın el değiştirmesinden ibaretse buna değişim değil, nöbet devri denir.  Asıl değişim ve devrim, yeni bir kral yaratmak değil, krallığı yıkmaktır. 

Çünkü kral değişince kölelik bitmez; köleliği yaratan düzen yıkılmadıkça… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI