HALKWEBYazarlarTürkiye’nin Kritik Kavşağı: Cemaatler, Tarikatlar ve Laik Cumhuriyetin Bugünü

Türkiye’nin Kritik Kavşağı: Cemaatler, Tarikatlar ve Laik Cumhuriyetin Bugünü

Devlet bir kez daha paralel hiyerarşilerle manipüle edilemez; aksi hâlde demokrasi, kamu düzeni, seküler yaşam tarzı ve genç kuşakların özgür birey olarak yetişmesi için felaket kaçınılmazdır.

0:00 0:00

Türkiye’de cemaatler ve tarikatlar sadece dini ya da sosyal gruplar değil; tarih boyunca toplumsal dokuyu, ekonomik ağırlığı ve siyaseti şekillendiren güç odakları oldular. Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze, bu güç odakları devletin laik ve eşitlikçi yapısıyla sürekli bir gerilim içinde oldu. Bugün bu konuyu tartışırken, geçmişin izlerini, güncel tehditleri ve geleceğin olası risklerini birlikte görmek zorundayız.

Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması ve Alevi Topluluğu

Cumhuriyetin ilk yıllarında tekke ve zaviyelerin kapatılması, devletin dini otoritelerden bağımsızlaşma ve toplumsal eşitliği sağlama iradesinin en somut göstergesiydi. Bu adım sadece Osmanlı’nın dinî kurumlarının siyasal etkisini sınırlamakla kalmadı; aynı zamanda Alevi toplulukları için tarihi bir fırsat kapısını araladı. Yüzyıllardır maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı, laiklik ilkesinin savunulması Aleviler için eşit yurttaşlık ve özgürlük anlamına geliyordu. Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Aleviler, Atatürk’e ve ulus inşa sürecine güçlü bir destek sundu.

Hacı Bektaş Veli Dergâhı gibi merkezlerde Alevi dedeleri, Atatürk’ü karşılayarak ona bağlılıklarını ve moral desteğini göstermiş, Cumhuriyet’in eşitlikçi ve laik vizyonunun toplum içinde güçlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu nedenle Aleviler, sadece dışlanan bir topluluk değil, Cumhuriyet’in kurucu değerlerini sahiplendiğini eylemleriyle ortaya koyan aktif bir güç olarak tarihe geçti.

Buna karşılık tarikatlar, kapalı hiyerarşi ve lider odaklı yapılarıyla Cumhuriyet’in laik ve eşitlikçi ilkelerini içselleştiremedi; modern devlet ve bireysel özgürlük anlayışıyla çatıştı ve çoğu zaman kendi çıkarlarını önceliklendirdi. Bu zıtlık, Türkiye’de toplumsal ve siyasal dengelerin şekillenmesinde kritik bir fark yarattı.

Cumhuriyet ve Laikliğe Karşı Paralel Güçler

Türkiye’de cemaatler, Menzil, İsmailağa ve FETÖ örneklerinde görüldüğü gibi devlet, siyaset ve ekonomi üzerinde kritik ve riskli bir rol oynayabiliyor. Cemaatlerin varlığı kendi başına tehdit değil; asıl tehlike, devlet kadrolarında, genç kuşakta, iş dünyasında ve toplumsal yaşamda paralel bir güç oluşturarak Cumhuriyet’in laik temellerini aşındırmalarıdır. Laiklik, devletin dini otoritelerden bağımsız olmasını sağlar ve toplumsal düzeni eşitlik ve özgürlük temeline oturtur. Cumhuriyetin ilanıyla başlayan modernleşme süreci, devlet ile toplumsal yaşam arasında net sınırlar çizmiş ve özgür bireyler yetiştirmenin altyapısını hazırlamıştır.

Ancak bazı yapıların bu sınırları aşarak ekonomik, sosyal ve siyasal nüfuz geliştirdiğini görüyoruz; bu durum, modern Türkiye’nin en ciddi toplumsal ve siyasal gerilimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Atatürk’ün vizyonu, toplumsal yaşamı çağdaş temellere oturtmayı, bireysel özgürlükleri güvence altına almayı ve laik devlet anlayışını korumayı amaçlar. Bu nedenle devletin tüm alanlarında liyakat, şeffaflık ve denetim esaslarının hâkim olması, cemaatlerin olası olumsuz etkilerini sınırlamak için zorunludur.

Çok Partili Dönem ve Tarikatların Siyasetle Yakınlaşması

1950’li yıllarda çok partili hayata geçiş, tarikatların siyasette görünür olmasına zemin hazırladı. Menderes seçimlerde dini tabandan destek almak için tarikatlarla yakın ilişkiler kurdu. Erbakan Millî Nizam ve Selamet Partisi ile tarikatları doğrudan siyasete entegre etti. Demirel, Ecevit ve Özal dönemlerinde tarikatlar dolaylı veya doğrudan etki alanlarını genişletti. Günümüzde Erdoğan liderliğinde tarikatlar hem siyasal taban hem de bürokrasi üzerinde belirleyici bir rol oynuyor. Tarih bize gösteriyor ki tarikatlar sadece dini topluluklar değil, Türkiye siyaseti içinde kalıcı ve stratejik aktörler hâline gelmiş durumda.

Nurcu Gruplar ve Güncel Tehditler

Said Nursi’nin Risale-i Nur külliyatı ile başlayan Nurcu hareketler, eğitim ve yayıncılık yoluyla toplumsal varlıklarını güçlendirdi. 1960’lardan itibaren dolaylı siyasi etki göstermeye başladılar. Bugün cemaatler sadece devlet kadrolarında değil, toplumun geneli üzerinde de müdahaleci bir rol üstleniyor. İnsanlara kendi hayat tarzlarını dayatıyor, toplumsal etkinliklerde seküler kutlamaların yapılmamasını telkin ediyor ve bireylere “Noel kutlamayın, seküler etkinliklere katılmayın” diyerek baskı uygulayabiliyor. Bu, modern Türkiye’nin laik ve seküler yaşamını doğrudan tehdit ediyor.

Eğitim alanında durum daha kritik. Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan iş birlikleri, özel okullar, burs programları ve yaz okulları aracılığıyla öğrenciler kendi ideolojilerine göre yönlendiriliyor. Genç kuşak sorgulama ve özgür düşünce yerine lider odaklı ve kapalı hiyerarşinin değerleriyle karşılaşıyor. Bazı okullarda öğrenciler cemaatin kulüplerine yönlendiriliyor, diğer düşünceler ve yaşam tarzları baskılanıyor. Bu durum toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor ve laik, eşitlikçi eğitim vizyonunu tehdit ediyor.

Ekonomi, Bürokrasi ve Devlet Üzerindeki Etkiler

Cemaatler ekonomik güç ve toplumsal taban üzerinden siyasete etki edebiliyor. Bazıları seçimlerde doğrudan destek açıklıyor; bazıları tabanına dolaylı mesajlar ileterek tercihleri şekillendiriyor. FETÖ örneğinde bu strateji devlete sızma ve darbe girişimine dönüştü. Menzil ve İsmailağa gibi yapılar FETÖ kadar radikal olmasa da ekonomik ve sosyal güçleri sayesinde siyasal etkilerini kullanıyor. Menzil, enerji, inşaat ve medya sektörlerinde faaliyet gösteriyor; İsmailağa vakıf ve gayrimenkul varlıkları üzerinden siyasi aktörlerle temas kuruyor. FETÖ ise Nurcu geleneğin bir kolundan ayrılarak eğitim kurumları, dernekler, finansal ağlar ve medya organları üzerinden devlete sızdı ve stratejik kademeleri ele geçirmeye çalıştı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, cemaatlerin “sivil toplum” kisvesi altında paralel yapı kurabileceğini gösteren en uç örnektir.

Toplumsal Baskı ve Kültürel Müdahaleler

Son yıllarda cemaatler, toplumsal yaşam tarzı üzerinde söylemsel müdahalelerde bulunuyor. Özellikle konserler, tiyatro gösterileri ve kültürel etkinlikler iptal ediliyor veya kısıtlanıyor. Bu, bireysel ifade özgürlüğünü, toplumsal çeşitliliği ve seküler kültürü tehdit ediyor ve genç kuşakların çağdaş bireyler olarak yetişmesini engelliyor.

Bakanlıklarda Tarikat Etkileri: Sağlık Bakanlığı Örneği

Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin devlet bürokrasisi üzerindeki etkisine ilişkin iddialar uzun yıllardır tartışılıyor. Özellikle Menzil Tarikatı’nın Sağlık Bakanlığı’nda etkili olduğu yönündeki iddialar medyada ve parlamentoda gündeme gelmiştir. Bazı gazeteci ve analizlerde, tarikat mensuplarının Sağlık Bakanlığı içinde kadrolaştığı ve bakanlıkla ilişkilendirildiği ileri sürülmüştür. Ayrıca milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı’nda Menzil bağlantılı atamalar ve referans ağının olup olmadığı konusunda soru önergeleri vermiş, ancak bu sorular zaman zaman yanıtlanmamıştır. Bu iddialar, doğrudan resmi veri veya bağımsız soruşturma raporlarıyla teyit edilmemiş olmakla birlikte, kamuoyunda bürokratik atamalarda dini ağların referans olarak kullanıldığı yönünde ciddi bir tartışma kaynağı oluşturmuştur.

Devletin Görevi ve Çözüm Önerileri

Cemaatlerin devlet kadrolarında ve toplumsal yaşamda örgütlü şekilde varlık göstermesi liyakat ve şeffaflığı zayıflatıyor, siyasetin araçsallaşmasına yol açıyor, ekonomik ve siyasi nüfuz alanını kontrolsüzleştiriyor, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor, eğitim ve kültürel alanlarda laiklik karşıtı etkiler yaratıyor ve bireysel yaşam üzerinde baskı oluşturuyor. Çözüm açıktır: devlet kadroları liyakat ve şeffaflık esasına göre belirlenmeli, cemaatlerin mali yapıları denetlenmeli ve kamuya açık olmalı, siyaset hiçbir yapının araçsallaştırılmasına izin vermemeli, eğitim ve gençlik alanında paralel yapı oluşumuna karşı sıkı denetim uygulanmalıdır. Toplum, FETÖ deneyiminden çıkarılan acı dersleri unutmamalı ve benzer hatalara karşı uyanık olmalıdır.

Cumhuriyet değerlerini ve Atatürk ilkelerini korumak, Türkiye’nin geleceğini güvence altına almanın en güçlü yoludur. Cemaatlerin kapalı ve lider odaklı yapıları modern ve laik devletin hedefleriyle sık sık çatışır. Devlet tek ve bağımsız olmalı; egemenlik, liyakat ve hukuk ilkeleri vazgeçilmezdir. FETÖ deneyimi, bu dersin bedelini çok ağır ödetti. Artık geçmişe değil, geleceğe bakarak önlem alma zamanıdır. Devlet bir kez daha paralel hiyerarşilerle manipüle edilemez; aksi hâlde demokrasi, kamu düzeni, seküler yaşam tarzı ve genç kuşakların özgür birey olarak yetişmesi için felaket kaçınılmazdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI