HALKWEBPolitikaTribün her zaman doğruyu mu söyler? Ahmet durdu Seba gitti, Beşiktaş bir...

Tribün her zaman doğruyu mu söyler? Ahmet durdu Seba gitti, Beşiktaş bir daha iflah olmadı

Tribünler her zaman doğru tercihte bulunmayabiliyor. Rasyonellikten uzak duygusal tercihleri olabiliyor. Çünkü onlar ‘taraftarlık’ duygusu ile hareket ederler.

Penaltı futbolun en heyecanlı pozisyonlarının başında gelir.

Top o beyaz noktaya konulduğunda penaltıyı kullanacak futbolcu için 7.32 metrelik kale küçüldükçe küçülür, kaleci içinse büyüdükçe büyür.

Gol atmanın en kolay yolu olarak görünse de, dünyadaki ortalamaya göre her 4 penaltı atışından 3’ü gole dönüşüyor.

Penaltıyı kimin kullanacağı ise bir başka muamma.

Her takımın sezon öncesinde belirlenmiş birinci, ikinci ve üçüncü penaltıcıları vardır.

Kimi zaman ise bir futbolcu topu alır ve penaltı kullanmak istediğini söyler.

O esnada tüm gözler kenardaki kulübeye döner. Eğer teknik direktör onay verirse, bu olağan dışı talep gerçekleşir.

Kimi zaman ise takımdaki yıldızlar penaltı atışı konusunda karşı karşıya gelebilir.

Eğer ki teknik direktör takımdaki yıldızlar üzerinde etkiliyse, penaltıyı kimin atacağına karar verir.

Bazen de bu durumda tribünler devreye girer ve bir futbolcu lehine tezahürata başlar.
Teknik direktör eğer yıldız futbolcular üzerinde otoritesi yoksa ve taraftarlar arasında da kredisi düşükse, tribünlerin sesine kulak verir.

Penaltı gole dönüşürse sorun olmaz. Ama penaltı kaçtığında teknik direktör sorumluluğu tribünlere atarak kendisini kurtarır!

Peki tribünler her zaman doğru kararı verir mi?

Türkiye’de taraftar grubu denince akla gelen ilk gruplardan biri Çarşı Grubu’dur.

Dünya futbol tarihine geçmiş desibel rekoruna sahip olan bu taraftar grubu, Gezi Direnişindeki yaratıcı eylemleri ile de ‘darbe girişimi’ davasında yargılanarak da tarihe geçti.

Taraftarı olduğum Beşiktaş’ın böyle bir taraftar grubuna sahip olması başlı başına gurur kaynağıdır bana göre.

Buna rağmen Çarşı’nın her zaman doğru tezahürat yaptığını ve en doğru kararı verdiğini söyleyebilir miyiz?

Sene 2000. Beşiktaş’ta işlerin yine istendiği gibi gitmediği bir sezon.

Çarşı’nın dilinde ise o meşhur tezahürat: Ahmet Dursun, Seba gitsin…

Nitekim o tezahüratlar sonucunda Beşiktaş’ta 16 yıllık Süleyman Seba devri sona erdi.
Beşiktaş 16 yıllık Seba döneminde 5 kez Süper Lig, 4 kez Türkiye Kupası, 4 kez Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 kez Başbakanlık Kupası ve 6 kez TSYD Kupası kazandı; sekiz kez lig ikinciliği yaşadı.

Bu şampiyonlukların 3’ü peş peşe sezonlarda yaşanırken, Türkiye Süper Ligi’nde namağlup şampiyon olan tek takım rozetini de yakasında taşıyor Beşiktaş.

Seba’dan sonraki 25 yılda ise sadece 5 şampiyonluk yaşandı.

Kulüp tarihinin en yüksek borçluluk seviyelerini gördü. En kötüsü ise “Hakkıyla oynayıp Şerefiyle kazanmak” diye özetlenen Beşiktaşlılık ruhundan çok şey alıp götürdü son 25 sene.

Yıldırım Demirören gibi bir faciayı bile gördü!

Yıllar sonra Ahmet Dursun, Süleyman Seba’yı ziyaret ederek özür diledi.

‘Türkçem çok zayıftı, iyi bir şey söylediklerini düşünüyordum’ dedi.

Süleyman Seba ise kırgınlığını “Gittik de ne oldu” diyerek dile getirdi.

Ahmet Dursun ise 4 yıl forma giydiği Beşiktaş’ta 112 kez forma giydi ve 53 gol kaydetti.
Yani 0.5’in altında bir gol ortalaması ile oynadı.

Beşiktaş sonraki yıllarda Ahmet Dursun’dan çok daha kaliteli ve gol katkısı yüksek forvetlere sahip oldu. Ama asla Süleyman Seba gibi bir başkan bulamadı.

Kıssadan hisse:

Tribünler her zaman doğru tercihte bulunmayabiliyor. Rasyonellikten uzak duygusal tercihleri olabiliyor. Çünkü onlar ‘taraftarlık’ duygusu ile hareket ederler.

Futbolda neticeyi sadece kendi taraftarınızın duyguları ile almanız mümkün değil.

Kaldı ki sizin taraftarınız ezeli rakipleriniz Fenerbahçe ve Galatasaray’dan sayıca da az durumdaysa başarı için farklı formüllerinizin olması gerekir.

Ancak kulüpte güçlü bir başkan ve işini bilen bir teknik direktör yoksa, her sezon ‘flaş transferler’ ve ‘yıldız futbolcularla’ başarı sağlamaya çalışılır ve daha sezonun ortasında havlu atılır ve bir sonraki sezonda da yine aynı hatalar yapılır.

Hele ki bir de tribünlerinizi rakip takım taraftarlarına da açar ve oradan gelecek tezahüratlarla karar verecek olursanız her türlü manipülasyona açık bir hale gelirsiniz.

Sonra bir bakmışsınız ki, tribünleri memnun etmek uğruna kulüp değerlerini bile çöpe attığınız ‘yıldız’ futbolcunuz daha fazla para verdiği için bir sonraki sezon ezeli rakibinizin forması ile karşınıza rakip olarak çıkar!

Meselenin CHP ile bir alakası var mı? Kim nasıl anlarsa…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR