Tanıdık bir cümle değil mi?
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, bu ifadeyi bir televizyon yayınında kullanmıştı.
Ne için kullandığını hepimiz biliyoruz: Şaibeli Kurultay.
Özü itibariyle “Cevap vermiyor ve susuyorsanız, kabul ediyorsunuz.” demektir.
Ama ben bu cümleyi bugün Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu için kullanacağım.
Evet..!
Bu cümle Kılıçdaroğlu’nun sessizliğinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışacağım.
Sükût mu, strateji mi?
Neden mi?
Çünkü Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na “suskunluk” suçlaması yapılıyor.
CHP’de ne zaman işler yolunda gitse, “Sussun, konuşmasın!” deniyor.
Ne zaman işler yolunda gitmese, bu kez “Susmasın, konuşsun!” çağrıları yükseliyor.
O ise her zamanki dinginliğiyle,
“Sustuklarımı duyanlara, yutkunduklarımı görenlere selam olsun.” diyor.
Yani aslında mesajlarını, duygularını, düşüncelerini — yutkunduklarını — onu anlayanlara gayet net bir şekilde ifade ediyor.
Diğerlerinin anlamasını beklemek ise zaten nafile.
Peki ya ‘Sükût İkrardan Gelir’?
Bu bağlamda “suskunluk” ve “arınma” üzerine birkaç kelam edeyim.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu neden “sükût” ediyor, neden “susuyor” ve neyi “ikrar” ediyor?
Arınmanın tek yolu bu mu?
Anlatayım…
Çünkü yol uzun, hava şartları çetin.
Arınma süreci başladı
Biliyorsunuz;
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, isim vermeden partiye musallat olan yapılardan arınmak gerektiğini daha önce, özellikle de Hacı Bektaş’ta çok açık ve net bir şekilde belirtmişti.
Partinin arınması gerektiğini ve bunun için mücadele edeceğini ısrarla vurgulamıştı.
Peki bugün CHP’de yaşanan gelişmelere, tutuklamalara, soruşturmalara, mahkemelere bakarsak; “CHP’de doğal bir arınma zaten gerçekleşiyor.” desek yanlış mı olur?
Bence olmaz.
Gayet doğru bir tespit olur.
Parti, “rüşvet alanlardan, rüşvet verenlerden, hırsızlığın dibine vuranlardan, yolsuzluk yapanlardan, mafyavari yöntemlerle ona buna çökenlerden” arınmaktadır.
Gerçekleri görüyoruz ve şaşkınlıkla izliyoruz.
Arınma, Kılıçdaroğlu’nun öngörüsüyle ilerliyor
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, bugün genel başkanlık koltuğunda olmadan —hem de tam kafasından geçtiği şekilde, hatta belki daha fazlasıyla — partide bir arınma sürecinin başladığını görüyoruz.
Pisliklerin ensesinden tutulup içeri atılmıyor mu?
Atılıyor.
Toplanıp cezaevlerine tıkılmıyorlar mı?
Tıkılıyor.
Yani parti arındırılıyor!
Hem de Kemal Kılıçdaroğlu elini pisliğe sürmeden…
Bu süreç yargı ve devlet güçleriyle, deliller üzerinden, hukuki ve ahlaki zeminde yürütülüyor.
Ya ‘Mutlak Butlan’ kararı çıksaydı?
Farz edelim ki “Mutlak Butlan” kararı çıksaydı ve Genel Başkanımız yeniden koltuğa otursaydı ne olurdu?
Bence “bu dönemde” hiç de iyi olmazdı.
Çünkü bu tutuklamalara mecburen karşı durmak zorunda kalacaktı.
“Parti genel başkanları, partililerini korumakla mükelleftir.” denilecekti.
Yani istediği arınma gerçekleşmesine rağmen, kendi arınma isteğine karşı gelmek durumunda kalacaktı.
Yargı sürecinin önünde bir engel olarak durmaya zorlanacaktı.
Arınmanın önünde bir set olacaktı.
Hem arınmak isteyip, hem de arınmaya karşı durmak zorunda kalacaktı.
Sadece “genel başkan” olduğu için…
Bu gerçeği görmek gerek.
İyi ki oturmadı
Evet, tam da bu nedenle diyorum ki: iyi ki ‘Mutlak Butlan’ kararı çıkmadı!
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna oturmadan ve kimilerine göre “sadece susarak” CHP’deki arınma sürecinin önünde bir engel haline gelmeden sürecin kendi akışında ilerlemesine izin veriyor.
Suskun kalıyor çünkü arınma sürecinin önünde durmak istemiyor.
CHP arınırken, o elini pisliğe sürmeden bu süreci kenardan, sessizce takip ediyor.
Sükût, bir ikrar biçimi
Zaman zaman ondan açıklama yapması bekleniyor.
Ancak o, “hırsızları, rüşvetçileri, casusları koruma amaçlı” hiçbir açıklama yapmıyor.
Doğal olarak da yapmaz.
Çünkü o zaten arınmayı istiyor.
“Sükût ikrardan gelir.” sözüne dönersek:
Kılıçdaroğlu, CHP’de yaşanan bu arınma sürecine razı olduğunu sükût ederek gösteriyor.
Yani yargının kanuni zeminde yürüttüğü bu süreci kabul ediyor.
Susarak, yani sükût ederek bu arınma sürecine itiraz etmiyor.
Ne yani, bu namussuz ve hırsız şebekesini mi aklasın?
Elbette susmalı.
Ve ikrar göstermeli.
Birinci aşama bitti, ikinci aşama başlıyor
Bugüne kadar olan arınma aşaması yeterli mi?
Hayır.
İlk aşama, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasıyla 30 Ekim 2024’te başladı.
Bu süreç şu anda belediyeler üzerinden ilerliyor.
Ne zaman biter, bilinmez.
Ama ikinci aşamaya geçilmedi bile.
Oysa ikinci aşama, doğrudan CHP’nin ana gövdesini kapsıyor.
Şu ana kadar ne bir milletvekili, ne bir il başkanı, ne bir ilçe başkanına ciddi şekilde dokunuldu.
Partiye daha sıra gelmedi bile.
Tıpkı BOP sürecinin ikinci aşaması gibi!
İkinci aşamada Meclis’te fezlekesi olan vekillerden tutun da il–ilçe başkanlarına, hatta genel başkan koltuğunu işgal eden Özgür Özel’e kadar herkes payına düşeni alacaktır.
Devlet de arınacaktır, CHP de.
Sonrası ne olur?
Süreç böyle ilerlerken sonunda ne olur?
CHP mi kapatılır, yoksa güvenli ellere — yani Kemal Kılıçdaroğlu’na — mı teslim edilir?
Bunu zaman gösterecek.
Ama biz, arınma sürerken de, arınma bittikten sonra da, partimize sahip çıkacağız.
O gün geldiğinde, kim galip gelir göreceğiz.
Ancak bir gerçek var:
Kemal Kılıçdaroğlu bu kadar zaman susmak zorunda kaldıysa, konuşacağı şeyler de birikmiştir.
Ve zamanı geldiğinde, arınma tamamlandığında, ortalık temizlendiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu asla sessiz kalmayacak.
Konuşulması gerekenleri yutkunmadan konuşacaktır.
O gün geldiğinde, geminin dümenine yeniden kaptan olarak geçecek ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni güvenli limana teslim edecektir.
O güne kadar bize düşen görev belli:
Mücadeleyi daha kararlı, daha sabırlı bir şekilde yürütmek.
Bakın…
Bu yargılama, soruşturma ve tutuklama süreçleri CHP’ye değil, CHP içine sızmış bir suç örgütüne yapılmaktadır.
Bu örgüt, CHP’nin kamusal gücünü kendi çıkarı için kullanmış, CHP’yi bir maske haline getirmiştir.
Devlet, kendisine yönelmiş bu hançeri bertaraf etmektedir.
Dolaylı olarak da CHP arındırılmaktadır.
CHP’ye operasyon yapılmıyor;
CHP’yi maskesi haline getiren yapıya operasyon yapılıyor.
Gerçek budur:
Geçmişte “Partiler araçtır.” diyerek koca çınar Cumhuriyet Halk Partisi’ni küçümseyen Ekrem İmamoğlu gibileri için CHP sadece bir maskedir.
CHP ve CHP’liler ise kullanışlı birer aparattır.
Sonuç:
Sükût, bazen korkudan değil; bazen bilgelikten, stratejiden ve teslimiyetten gelir.
Kılıçdaroğlu’nun sükûtu da tam olarak budur:
Arınmayı sessizlikle izleyen bir ikrar.
Çetin Sağsöz / Konuk Yazar
