HALKWEBYazarlarSiyasi Alternatifsizliğin Anatomisi: Umut Sandıkta Değil, Yapısal Değişimde

Siyasi Alternatifsizliğin Anatomisi: Umut Sandıkta Değil, Yapısal Değişimde

Partiler arasındaki rekabet, farklı toplumsal projelerin çatışması değil; iktidarın ve kaynakların paylaşımı üzerine kurulu.

0:00 0:00

Türkiye’de siyaset, her seçimde renkli sloganlarla süsleniyor, büyük vaatlerle halkın önüne seriliyor; ancak bu görkemli gösterinin ardında, halkın çıkarlarını gözetmeyen, yapısal bir düzenin varlığı değişmiyor. Her yazının, her tartışmanın dönüp dolaştığı merkez aynı: Alternatif üretemeyen, kendini sürekli yeniden üreten bir sistem ve bu sistemin içinde sıkışmış bir halk. Yazılarımızın neden sürekli aynı meseleleri işaret ettiğini anlamak için önce bu yapısal çarpıklığı görmek gerekiyor.

Toplumun belirli bir kesimi, ülkeyi ve devleti ortak bir yaşam alanı olarak değil, kısa vadeli kazançların elde edildiği bir kaynak havuzu olarak görüyor. Toprak, emek, kamu kaynakları ve gelecek kuşaklar, bugünün kâr hesaplarına kurban ediliyor. Bu, bireysel hırsların toplamından çok daha fazlası: Kurumsallaşmış bir sömürü kültürünün göstergesi. Ve bu kültür, siyasal sistem aracılığıyla kendini sürekli yeniliyor, yeniden üretiyor.

Mevcut siyasal düzen, bu kültürün hem koruyucusu hem de sürdürülmesini sağlayan mekanizma. Partiler arasındaki rekabet, farklı toplumsal projelerin çatışması değil; iktidarın ve kaynakların paylaşımı üzerine kurulu. Sistem değişmediği sürece, sandığa bağlanan umutlar çoğunlukla boşa düşüyor. CHP’den AKP’ye, partiler değişse de düzen aynı kalıyor; fark yalnızca kimin hangi koltukta oturduğu. Büyük sözler, seçim kampanyalarının renkli balonları gibi patlıyor ve geriye yalnızca hayal kırıklığı kalıyor.

Muhalefet de bu yapının dışında değil; radikal öneriler hızla etkisizleştiriliyor, farklı sesler marjinalleştiriliyor, sembolik muhalefet alanına sıkıştırılıyor. Gerçek anlamda bir alternatif doğamıyor. Sessiz çoğunluk, muhalefetin varlığını görmezden geliyor, etkisizliğin sorumluluğu ise çoğu zaman muhalefetin omuzlarına yıkılıyor. Bu döngü, sistemin kendi kendini yeniden üretmesinin en açık göstergesi.

Düşünsel yoksulluk, tüm bu sürecin bir diğer boyutu. Muhalefet, dünyadaki dönüşümleri kavramakta zorlanıyor. Dijitalleşme, yapay zekâ, biyoteknoloji, ekolojik krizler ve değişen emek ilişkileri gündeme taşınamıyor. Eski kavramlarla yeni sorunları çözmeye çalışmak, toplumsal ve siyasal yenilenmeyi engelliyor. Bu kopukluk, muhalefeti yalnızca etkisiz değil, aynı zamanda inandırıcılıktan yoksun hâle getiriyor.

Gelecek, bugünden çok daha tehditkâr. İklim felaketleri, gıda ve su güvenliği krizleri, yeni sağlık riskleri, iş güvencesinin ortadan kalkması ve metropollerin yönetilemez hâle gelmesi artık teorik birer olgu değil. Buna rağmen toplumun geniş kesimleri günü kurtarmaya odaklı. Devlete her şeyi yüklemek, kendi bireysel ve kolektif sorumluluğunu askıya almak norm hâline gelmiş durumda.

Kendini ilerici veya sol olarak tanımlayan kesimler de çoğu zaman geri çekilmiş durumda. Gelecek planı yapmak yerine, çocukları yurt dışına gönderiyor; ülkenin geleceğine dair somut bir sorumluluk üstlenmiyorlar. Bu yalnızca bireysel bir tercih değil, toplumsal bir çöküşün göstergesi. Aidiyet duygusu zayıfladıkça, geleceğe dair fikirler ve politik projeler de silikleşiyor.

Toplumsal ve kültürel alan da bu çöküşten payını alıyor. Felsefi sorgulama zayıf, kavramsal üretim sınırlı, dil fakir. Bilgi, analiz edilmesi gereken bir süreç olmaktan çıkmış; hızlıca tüketilen bir meta hâline gelmiş durumda. Bilim ve sanat, geniş kitleler üzerinde dönüştürücü bir güç olamadığı için toplumsal bilinç üretimi dar bir çevreyle sınırlı kalıyor.
Tüketim kültürü ve ekonomik davranışlar bu yapıyı besliyor. Gösterişe dayalı tüketim, kısa vadeli kazanç arzusu, borçlanma ve üretmeden harcama normalleşmiş durumda.

Üretmeden talep etmek, bu düzenin sürekliliğini sağlayan toplumsal altyapıyı besliyor. Şikâyetler ise çoğu zaman sorumluluğu başkalarına yüklemenin bir aracı hâline geliyor.
Sonuç olarak, ülkenin geleceğini düşünen, üreten ve sorumluluk alan bireyler; karamsar çoğunluk, duyarsızlık ve ideolojik körlükle kuşatılmış durumda. Siyasal örgütlenme ve toplumsal dönüşüm bu şartlarda neredeyse imkânsız. Yazıyoruz; çünkü sessiz kalırsak, bu düzen kendiliğinden değişmeyecek; halk, sistemin çürük çerçevesi içinde kaybolmaya devam edecek.

Bilimi, sanatı, felsefeyi ve edebiyatı tartışmak arzumuz büyük; ama önce bu yapısal çöküşü görmek ve sorgulamak gerekiyor. Değişim, yalnızca hayal ve sözle değil; farkındalık, cesur müdahale ve kararlı adımlarla başlar. Bu yazıyı yazıyoruz çünkü umut, sandıkta değil; yapısal değişimin içinde saklı.

Ne Yapmalı? Eylem Planı

1. Bireysel ve kolektif farkındalık geliştirmek:
Toplum, tüketim ve davranış alışkanlıklarını gözden geçirmeli; üretmeden talep etmenin ve borçlanmanın toplumsal sürdürülebilirliği nasıl baltaladığını anlamalı. Sorumluluk, yalnızca devletin veya siyasetçilerin omuzlarına bırakılmamalı.

2. Eğitim ve düşünsel altyapıyı güçlendirmek:
Felsefe, bilim ve sanat alanlarında eğitim yaygınlaştırılmalı; analiz ve eleştirel düşünme becerileri küçük yaşlardan itibaren desteklenmeli. Dil ve kavramsal zenginlik, toplumsal muhakemenin temel taşıdır.

3. Alternatif siyasal alanlar yaratmak:
Marjinal ya da sembolik muhalefetle yetinilmemeli; CHP’nin ve diğer büyük partilerin sembolik mücadeleleri ile yetinmeyip, gerçek bir alternatif örgütlenme inşa edilmeli. Toplumun farklı kesimleriyle köprüler kurulmalı, kolektif dayanışma ve örgütlenme güçlendirilmeli.

4. Yerel ve günlük eylemlerle değişimi başlatmak:
Küçük, somut adımlar atmak kritik: Yerel dayanışma projelerine katılmak, tüketim alışkanlıklarını değiştirmek, çevresel ve sosyal sorumluluk projelerine destek vermek, sistemin mikro düzeyde sorgulanmasını sağlar.

5. Kamu alanını ve siyaseti sürekli takip etmek:
Siyasi süreçler, yalnızca sandıkta değil; yasama, yerel yönetimler ve denetim mekanizmalarında takip edilmeli. Bilgiye dayalı eleştiri ve aktif katılım, AKP ve CHP’nin sürdürdüğü düzenin çürüyen noktalarını görünür hâle getirir ve halkın kendi çıkarlarını koruma yetisini güçlendirir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI