Hırsızlığı kim yaptığına göre tartışan bir ülke, adaleti değil, sadece siyasi aidiyeti ölçü alır. Toplumun gözü önünde cereyan eden bu çürüme, vicdanlarımızda derin bir çatlak açmıştır.
Oysa bu tartışma, çalınanın sadece para olmadığını; gençliğimizin geleceğini, devlete olan güvenimizi ve en önemlisi milletimizi bir arada tutan hukuki bağı çürüttüğünü görmezden gelmektedir. “Senin hırsızın–benim hırsızım” kavgası, bireysel bir ahlaksızlıktan çıkıp devletin temelini kemiren bir sistem sorununa dönüşmüştür.
Siyaset Aklamakla Meşgul: Adalet Nerede?
Siyaset kurumu, kirli dosyalarla hesaplaşmak yerine, şaşırtıcı bir çeviklikle her suçu kendi tarafına göre aklama veya büyütme refleksini gösterdi.
Ortak hukuk ve adalet mekanizması, sessizliğe terk edilerek geri plana itildi.
Hukuk devleti ilkesi, kör bir aidiyet, koşulsuz sadakat ve yıkıcı partizanlık gölgesinde boğuldu.
Demokrasiye can veren ortak hukuk zeminimiz ağır darbe aldı. Peki bu durumun bedelini kim ödeyecek?
Masumiyet Karinesi Kırmızı Çizgimizdir
Özellikle belirtmek isteriz ki, masumiyet karinesi kırmızı çizgimizdir. Kimseyi peşinen suçlamıyoruz. Ona ancak bağımsız yargı karar verir. Ama bir gerçek var ki, aklın ve gözün gördüğü bu çürümeyi görmezden gelmek artık bir ihanet seviyesindedir.
Adli Emanet İhlali, Devletin İtibarının İhlalidir
Düşünün: Adli emanete, yani adaletin en güvenilir kasasına teslim edilen altınlar, ziynet eşyaları ve delil niteliği taşıyan kritik varlıklar kaybolursa; buharlaşırsa; buna “hırsızlık yok” demek, sadece gerçekle değil, aklımızla ve ciddiyetimizle dalga geçmek olur.
Çalınan maddi kaybı bir gün yerine koyabilirsiniz. Ama vatandaşın devlete olan nihai güvenini ve adaletin sarayının itibarını, hangi bütçe ile geri getirebilirsiniz?
Gelecek de Çalınır
Sınav soruları çalınırsa gençliğin ve ülkenin geleceği çalınır. Adli emanetteki bu tür büyük açıklar korunursa, devletin temelleri sarsılır. Eğer buna dur diyemezsek; hırsızlık, emanet depolarından başlayıp, çöp konteynerlerine, metro raylarından başlayıp, üzerinden geçmediğimiz asma köprülere kadar uzayan rutin bir eylem haline gelir. Yıllarca alın teri döken, emeği gasp edilen dürüst vatandaşın ve gençlerin feryadının hesabını kim, nasıl verecek?
Hırsızlık Sadakatle Korunamaz
Hırsızlık; yoldaşlık hukukuyla, davadaşlık vefasıyla, parti sadakatiyle ya da ideolojik bahanelerle korunacak bir eylem asla değildir.
Unutulmamalıdır ki, bugün sadakatle korunan her hırsız, yarın davasını da, yolunu da, yoldaşını da tereddütsüz satar.
Çalınan Sadece Para Değildir
Hırsızın çaldığı şey sadece şahsi bir kayıp değil, kolektif bir yıkımdır. Çalınan;
Devlet ile vatandaş arasındaki sarsılmaz bağdır,
Evrensel adalet duygusudur,
Toplumsal ahlaki düzen ve ortak vicdandır.
Son Söz;
Hırsızlığı kimin yaptığı değil, onu korumayı tercih eden siyasi akıl belirleyecek.
Emanete uzanan el, doğrudan devletin omurgasına uzanmıştır. Devleti içten içe çürüten ve onu yıkıma götüren dinamik de tam olarak budur.
Unutmayalım ki, en büyük emanet cumhuriyetin kendisidir.
