Salı, Nisan 16, 2024

Metin Feyzioğlu’nu deviren Erinç Sağkan ne yapar?

Bildiğimiz gibi, Türkiye Barolar Birliği’nin AKP’gillerce keyfi olarak ertelenen 36’ncı Genel Kurulu 4-5 Aralık günlerinde toplandı. 

Genel Kurul’a gelene kadar bilindik kulisler ve delege avcılıkları yaşandı. 

Büyük Baro Başkanları’nın uzun pazarlıkları sonucunda Feyzioğlu’nun karşısına çıkacak rakip (Erinç Sağkan) ancak belirlenebildi. 

Birlik Başkanlığı için ismi geçen İstanbul Baro Başkanı’nın bu kulislerden yenik çıkması üzerine; Erinç Sağkan’ın listesine İstanbul’dan aday verilmemesi muhalifler arasında ertelenmiş bir kırgınlığın olduğunu da gösteriyor. 

Genel Kurul’da iki listenin yarışacağı kesin olmasına karşın aday listelerini ancak seçimlere geçilen günün ilk saatlerinde ortaya çıkarttılar. 

Yani kimse kimseye güvenmiyor. Herkes birbirini markaja alıyor. 

Bir tarafta Feyzioğlu ekibi, diğer yanda muhalifler…

Feyzioğlu; 10 Mayıs 2014 günü (Danıştay’ın 146’ncı kuruluş töreninde) Tayyip’den fırçayı yedikten bir yıl sonra dümeni Kaçaksaray’a kırdı. Oradaki Adli Yıl açılışlarına katıldı. Tayyip’i ayakta alkışladı. Geçmişteki “yasağı” kalktı, konuşmasına bile izin çıktı. 

Dahası AKP’gillerle ele ele vererek, barolar birliğinin delege yapısını “temsilde adalet” ilkesinden çıkartan, çoklu baro sistemini getiren, şeytani yasal düzenlemeleri çıkarttılar. 

Tabii bütün bu antidemokratik düzenlemeler Feyzioğlu’nun koltuğunu korumaya yönelikti.

Ama tutmadı. Küçük farkla da olsa yenildi. 

Böylece TBB’de düğmesini ilikleyen başkan dönemi bitti. 

Bu sonuç mesleğimiz açısından elbette güzel bir kazanım oldu. Aynı zamanda AKP karşıtı kesimde de bir moral etkisi yarattı.

Fakat biz “dost acı söyler” misali; kazananlara ilişkin eleştirilerimizi tarihe not düşmek istiyoruz.  

Erinç Sağkan; kulis faaliyetlerinin sonunda muhalefetin başkan adayı olacağı kesinleşince, genel kurula giderken yayımladığı Artık hiçbir avukat, hiçbir baro yalnız; hiçbir yurttaş savunmasız bırakılmayacak!” başlıklı bildirgede “sade suya tirit” babından açıklamada bulundu, o kadar. 

Bu bildirgede geçen; “Ülkemizde yargı bağımsızlığı tümüyle ortada kaldırılmış, mahkeme kararları siyasal iktidarın açık veya örtülü talimatları ile uygulanamaz hale gelmiş; yargı, muhalifler üzerinde bir iktidar sopası rolüne bürünmüş, insan hakkı ihlalleri artık rutin uygulama haline gelmiştir. Demokrasi, Cumhuriyet değerleri, Laiklik ve hukuk devleti mütemadiyen saldırıya uğramaktayken, iş alanları bir bir ellerinden alınan on binlerce genç avukat ağır geçim sıkıntısı yaşamakta, işçi ve stajyer avukatların sorunları için hiçbir çözüm üretilmemektedir. Ülkede tüm bunlar yaşanırken, Türkiye Barolar Birliği, artık çoktan kanıksanmış bir sessizliğe gömülmenin konforunda yargıyı, avukatı, hukuku ve demokrasiyi sahipsiz, yurttaşlarını ise savunmasız bırakmayı tercih etmiştir.” şeklindeki tespitlere biz de katılırız, elbette. 

Ancak dört sayfalık bildirgenin hiçbir yerinde ne bir Emperyalizm eleştirisi, ne bir İşsizlik-Pahalılık, Zam-Zulüm eleştirisi, ne bir AKP eleştirisi var. 

Memleket yangın yerine dönmüş, insanlar çöpten yiyecek topluyor, paramız pul olmuş, Ege Denizi’nde 20 tane adamız işgal altında, kamu malları yerli-yabancı parababalarına peşkeş çekile çekile tüketilmiş, ülkemizin ulusal onuru ayaklar altına alınmış, Anayasal ifade özgürlüğü hiçe sayılmış ve Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiası ile hakkında soruşturma açılan vatandaş sayısı 63 binleri geçmiş, 10 bine yakın insanımıza cezalar verilmiş; fakat Barolar Birliği Başkan adayımızdan bu toplumsal sorunlara ilişkin tek kelime yok. 

Varsa yoksa; “hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, savunma dokunulmazlığı” gibi klişe sözler… Bir de geçmiş yönetim eleştirisi ile mesleğe yönelik vaatler…

Geçim sıkıntısı çeken başta genç avukatlar olmak üzere tüm meslektaşların yaşadığı sorunlar yukarıda sadece bir kaçını yazdığımız ülke sorunlarından, siyasal iktidarın dinci-faşist uygulamalarından ayrı düşünülebilir mi?

Avukat elitizmi ile bir yere varılamayacağını ne zaman göreceksiniz? 

Öte yandan; yukarıya da alıntıladığımız; “Demokrasi, Cumhuriyet değerleri, Laiklik ve hukuk devleti mütemadiyen saldırıya uğramakta” şeklindeki bir değerlendirme, bunu yazanın ne kadar ekonomik-siyasal, dolayısıyla toplumsal sorunlardan çok uzak olduğunu gösterir.

Ya da bu sorunların baş ağrıtacağını düşündüklerinden uzak durmakta yarar umuyorlar.

Demokrasi de Cumhuriyetin değerleri de Laiklik de Hukuk Devleti de yirmi yıldır kerte kerte   aşındırıldı ve sonuçta hepsi ortadan kaldırıldı. Artık buralarda; “mütemadiyen saldırıya uğratıl”ma aşaması çoktan geçildi. 

Bugün bu kurumların hepsi Ortaçağcı AKP’gillerin işgali altında. 

Örnekleri çoğaltabiliriz…

Ancak şu soruları da sormadan geçmeyelim: 

En sağcısından en solcusuna, sosyal demokratına; Türkçüsünden Kürtçüsüne, çevrecisinden hukukçusuna kadar tüm muhalif geçinen grupların, adı başka derneklerin, birliklerin hiçbirisi Halkçı Hukukçular kadar AKP’ye, Tayyip’e karşı mücadele ettiler mi? 

Etmediler… 

Diplomasız birisinin ülkenin tüm kaderini eline almasına karşı ne yaptılar?

Cumhuriyetin hemen tüm kurumları teslim alınırken ne yaptılar?

Laiklik ilkesinin fiilen ortadan kaldırılmasına karşı ne yaptılar?

Yargıtay’daki Adli Yıl Açılışının Diyanet İşleri Başkanı’nın dualarıyla yapılmasına karşı ne yaptılar?

Haklarını yemeyelim; İzmir Barosu Başkanı; Anayasa’nın 2’nci maddesini hatırlatan bir yazı gönderdi Yargıtay Başkanına. 

Ancak bu bile eksikti. 

Zira Yargıtay’da dualarla yapılan 2021 Adli Yıl Açılışında yaşananlar, Anayasa’nın 24/son maddesinde öngörülen; Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. yasağının bile isteye ihlal edilmesidir. Bu aynı zamanda TCK m. 219 anlamında da suçtur. 

Yani başta Tayyip Erdoğan olmak üzere Yargıtay ve Diyanet İşleri Başkanlarının bu Anayasal suçlarının üstüne gidilmedi. 

Ama Halkçı Hukukçular; adı geçenlerin Laiklik karşıtı eylemleri nedeniyle haklarında suç duyurusu dosyasını açtı.

Kaldı ki, bu ekip, yakın zamana kadar ülkemizde Laikliğin tehlikede olduğunu bile görmek istemezdi. Bizim AKP’gillerle birlikte Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından Laiklik ilkesinin ortadan kaldırılacağına dair ısrarlı uyarılarımızı hep görmezden geldiler. 

Ancak yaşayarak gördüler ki, Laiklik elden gitti. 

O nedenle şimdi şimdi Laiklik savunusu yapar oldular.

Sonuç olarak; TBB Başkanlığına seçilen Erinç Sağkan ne yapar?

İsmet Paşa’nın ünlü deyişiyle; “şimdiye kadar ne yaptıysa aynısını yapar”!

Avukat elitizminin dışına çıkıp daha fazlasını yapmasını ummak isteriz elbette… 09/12/2021

Çok Okunanlar

İlginizi Çekebilir