CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uzun süren sessizliğinin ardından 2 dakika 43 saniyelik bir video ile gündemdeki iki önemli konu hakkında mesajlarını kamuoyu ile paylaştı. Video 36 saatte 18 milyon kez görüntülendi.
İlki İBB başta olmak üzere CHP’li belediyeler hakkında süren yolsuzluk soruşturmaları.
İkincisi ise ‘Terörsüz Türkiye’ süreci.
Yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili mesajlarına sonra geleceğiz.
Ama önce Terörsüz Türkiye konusunda verdiği mesajdan başlayalım.
Ne dedi Kılıçdaroğlu?
“CHP Ortadoğu’da tökezlememizi bekleyen, İsrail ve Amerika belasını bertaraf etmek ve devletin menfaatleri için sürecin içeresinde olmak zorundadır. Risk almalıdır, konuya siyaset üstü bakarak elini taşın altına koymalıdır. Milletimizin CHP’den beklentisi kardeşlik sürecinde öncü olması ve sürece istikamet çizmesidir. Tarihin doğru tarafında yer almak çoğu zaman cesaret ve kararlılık gerektirir.”
Açıklamanın, CHP’nin İmralı Heyetine üye vermeme kararının ardından gelmesi, ‘Kılıçdaroğlu CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararına tepki gösterdi’ şeklinde yorumlandı.
Hemen arşivler açıldı ve Kılıçdaroğlu’nun geçmişte yaptığı “Siyaset kurumunun 35–40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğimiz kurum gayrimeşru organla muhatap olmaz. Erdoğan bunu yaptı, devleti İmralı’yla muhatap kıldı. İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var, parlamentoya gelmiş. Bu sorun çözülecekse meşru organlarla çözebiliriz.” açıklaması hatırlatıldı ve mevcut CHP yönetimine muhalefet etmek için kendisi ile çelişmekle eleştirildi.
Peki gerçekten Kemal Kılıçdaroğlu, ‘CHP İmralı heyetine üye vermeliydi’ mi dedi?
Ne diyor Kılıçdaroğlu?
“Cumhuriyet Halk Partisi devlete istikamet çizer. CHP risk almalıdır, konuya siyaset üstü bakarak elini taşın altına koymalıdır. Milletimizin CHP’den beklentisi kardeşlik sürecinde öncü olması ve sürece istikamet çizmesidir. Tarihin doğru tarafında yer almak çoğu zaman cesaret ve kararlılık gerektirir.”
Zamanlama açısından bakıldığında bu açıklamanın CHP’nin İmralı kararını eleştirmek olarak algılanması Türkiye’nin düşünve ve siyaset dünyası ortalamasına baktığımızda çok da şaşırtıcı değil.
Ancak konuyu tarihsel süreci içinde değerlendirdiğinizde mesajın ne anlama geldiği daha net anlaşılabilir.
2013’te başlatılan ve 2015’te Dolmabahçe masasının devrilmesi ile sona eren birinci Çözüm Sürecinde CHP’nin savı neydi?
“Bu meselenin çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Konu Meclis zemininde çözülmelidir.”
Nitekim o dönem ne iktidar, ne devlet aklı ne de örgüt bu öneriye pek de sıcak bakmadı.
Ancak Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı çağrı ile başlayan ikinci süreçte bu kez çözüm adresinin TBMM olması gerektiği yönünde güçlü bir mutabakat vardı.
Nitekim Terörsüz Türkiye sürecinin ilk çağrıcısı olan MHP Lideri Devlet Bahçeli, 18 Mayıs 2025’te yaptığı açıklamada TBMM’de “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” adı altında 100 milletvekilinden oluşan bir komisyon kurulması çağrısı yaptı.
9 Temmuz 2025’te Abdullah Öcalan’dan gelen açıklamada da “Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz. Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir.” dedi.
Yani, CHP’nin ısrarla sürdürdüğü ‘Çözümün adresi Meclis’tir” politikası bu kez tüm muhataplar tarafından kabul edilen bir politikaya dönüşmüştü.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı çağrının hemen ardından partisinin grup toplantısında “Devlet Bey el yükseltti. El yükseltiyorum Devlet Bey, ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini ait hissetmeyen bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum” diyerek sürece CHP’nin tam destek vereceğini açıkladı.
Nitekim parti içinden ve çeperinden gelen tepkiler üzerine, Meclis’te kurulan komisyona üye verip vermeme konusunda üst üste toplantılar yapıldıktan sonra komisyona üye verme kararı alındı.
Son aşamada ise Öcalan’la görüşmek için İmralı’ya gönderilecek heyete ise üye vermeme kararı aldı.
Tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da kararın açıklanmasının üzerinden iki gün geçtikten sonra yaptığı açıklamada CHP’nin bu kararına destek verdi.
Peki gelelim başlıktaki soruya. Kemal Kılıçdaroğlu çektiği videoda CHP’nin İmralı kararını mı eleştirdi yoksa başka bir şey mi söyledi?
Bu sorunun yanıtını verirken açıklamadaki “Cumhuriyet Halk Partisi devlete istikamet çizer.” ifadesinin altını çizmek gerekiyor.
CHP yönetimine verilen mesaj, bu süreçte edilgen ve reaksiyoner bir rol üstlenmek değil, ülke için en önemli konuda sadece kendisine verilen rolü üstlenen bir pozisyonda değil, tıpkı geçmişte olduğu gibi sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda yol gösteren ve istikamet çizen bir pozisyonda olmasını öneriyor.
Hatırlayalım, CHP yönetimi ve Özgür Özel İmralı’ya gidecek komisyona üye verip vermeyeceği yönündeki sorulara “Önce AKP kararını açıklasın” diye cevap verdiler.
AKP’nin İmralı heyetine onay vermesinin ardından ise heyete üye vermeme kararı alındı.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında işaret edilen tam da bu.
CHP, önüne gelen seçenekleri kabul etmek ya da reddetmek durumunda kalan bir parti değil, seçenekleri oluşturan ve muhataplarını bu seçeneklerden birini seçmek durumunda bırakan konumda olmalı.
‘Bunun için CHP’nin iktidar olması gerekir’ diyenler olacaktır.
Çözüm sürecinin Meclis zeminine getirilmesini sağlayan CHP iktidar değildi.
EYT meselesinde adım atılmasını sağlayan,
Emekliye bayram ikramiyesi verdiren,
3600 ek gösterge meselesinde adım attıran,
Taşeron işçilere kador verdiren,
Elektrik faturalarında TRT payını kaldırtan,
KYK borçlarının faizini sildiren CHP de iktidarda değildi.
Emn önemlisi de, 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmesini engelleyen CHP de iktidar değildi.
Etkinlikle değil etkili siyasetle muhalefette de sonuç alınabileceğini defalarca gösteren CHP’nin bu geçmişine reset atması nedeniyle reaksiyon siyasetine hapsolmuş durumda.
Eğer bu süreç kimilerinin söylediği gibi ‘Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak ve bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmek için attığı siyasi bir adım’ ise CHP’nin bu süreçte ne işi var?
Yok eğer bu süreç, Türkiye’nin en önemli meselesini çözerek iç ve dış tehditleri bertaraf etmek için başlatılmış bir devlet poltikası ise, CHP’nin burada izleyeceği yolu belirlerken AKP’nin attığı adımlara göre değil, ülkenin çıkarları ve kendi ilkeleri doğrultusunda olmalıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘İktidarla işbirliği içinde’ olmakla suçlayan mahçup liberaller ile yeni yetme siyaset gevezelerinin tek argümanı “AKP=Devlet” olduğu tezi.
Kılıçdaroğlu ise bu sığ bakışın ötesinde meselelere bakan ve ‘devleti’ tanıyan, iktidarla en zor koşullarda yıllarca mücadele etmiş bir aktör olarak mesaj veriyor.
Bu mesajın ardından ‘Kılıçdaroğlu ihraç edilsin’ çağrısı yapanların amacı ise sağduyunun ve tecrübenin sesine kulak kapatan bir CHP’yi günlük aktivite partisi olarak istedikleri gibi yönlendirmek.
Çünkü o kesimler, yarın yuvalancakları başka bir yapı bulup kendilerine oldukça orijinal gelen fikirlerini serdetmeye devam edecekler.
Yazı uzadı.
Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk soruşturması hakkındaki mesajlarını da sonraki yazıda irdeleyelim.
