Gerçeği konuşmanın zamanı geldi: Bu ülkede gençlik büyük bir tehlikenin tam ortasında ve toplum bunun ciddiyetini hala tam kavrayamadı. Uyuşturucu artık ara sokakların karanlığına sıkışmış bir sorun değil; okul kapılarında, parkların köşelerinde, mahallelerin içinde dolaşan bir zehir. Gençlere ulaşması kolay, etkisi ağır ve dönüşü çoğu zaman yok.
2024 yılında madde kullanımına bağlı 427 kişinin hayatını kaybetmesi ve bu kayıpların 160’ının 30 yaş altındaki gençlerden oluşması, tehlikenin doğrudan ülkenin geleceğini vurduğunu gösteriyor. Ölenlerin 34,7 olan yaş ortalaması, bu meselenin bireysel trajedilerden ibaret olmadığını; toplumun en üretken ve en enerjik dönemindeki insanlarını kaybettiğini açıkça ortaya koyuyor. Dahası, uyuşturucuya bağlı ölümler bir yılda yüzde 42 arttı. Bu rakam artık “yangın hızla yayılıyor” demektir.
Bu krizin merkezinde sentetik maddeler var. Bağımlılık merkezlerinde en sık karşılaşılan maddeler artık klasik uyuşturucular değil; metamfetamin ve bonzai (etken maddeleri: JWH-018, AM-2201, UR-144) gibi laboratuvarda üretilmiş kimyasallar. Hem ucuzlar hem de çok hızlı bağımlılık yapıyorlar. Gençleri kısa sürede içine çeken, etkisi kısa ama tahribatı derin bir döngü yaratıyorlar.
Türkiye’nin yaşadığı bu tabloyu Gürcistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan ve Ürdün gibi ülkelerle benzer kılan pek çok neden var. Bu ülkelerin tamamı, tıpkı Türkiye gibi, Balkan–Kafkas–Orta Doğu uyuşturucu rotalarının kesişim noktalarında bulunuyor. Bu coğrafi konum, transit geçen maddenin zamanla iç pazara sızmasını kolaylaştırıyor. Genç nüfus oranının yüksek olması, ekonomik baskılar, işsizlik, gelecek kaygısı ve sosyal alan eksikliği gibi benzer toplumsal sorunlar, bu ülkelerde gençleri aynı kırılgan noktaya taşıyor. Ancak Türkiye’deki artış hızı bu ülkelerin çoğundan daha yüksek; tehlike burada daha sert ve daha hızlı büyüyor.
Peki bu gençleri nasıl geri kazanacağız? Öncelikle gençlerin neden bu kadar risk altında olduğunu anlamak gerekiyor. Kendini boşlukta, baskı altında ya da umutsuz hisseden genç, zehre çok daha kolay yöneliyor. Bu nedenle gençlerin hayatına anlam, destek ve güven katacak gerçek adımlar şart. Her mahallede gençlerin ücretsiz erişebileceği spor ve sanat merkezleri kurulmalı; gençlerin kendini ifade edebileceği sosyal alanlar yaratılmalı. Okulların çevresi gerçek anlamda güvenli hale getirilmeli, rehberlik ve psikolojik destek mekanizmaları güçlendirilmeli. Bağımlılık tedavisi aylar süren bir bekleyiş değil, hızlı ve erişilebilir bir hizmet haline gelmeli. Ailelerin ilk belirtileri fark edip erken müdahale edebilmesi için bilinçlendirilmesi ise hayati önem taşıyor.
Bu ülke gençliğini kaybetmeyi göze alamaz. Bugün doğru adımlar atılırsa bu nesil geri kazanılabilir; fakat gecikilirse “kayıp nesil” sadece bir uyarı değil, hepimizin yüzleşmek zorunda kalacağı acı bir gerçek olur.
