Türkiye’de siyasi partiler, demokrasinin kalbini oluşturan kurumlar olmasına rağmen, çoğu zaman halkın gerçek iradesini yansıtamıyor. 12 Eylül 1980 darbesi, siyaseti tamamen yeniden şekillendirdi; partiler kapatıldı, liderler yasaklandı ve siyasi yaşam darbecilerin çizdiği sınırlar içinde şekillendi.
Bugün hâlâ partiler, tüzükler üzerinden demokratikleşmeye çalışıyor, ama kanun ve etik teminatı olmadan iç demokrasi eksik kalıyor.
Siyasi Partiler Kanunu’nun Sınırları
1983’te yürürlüğe giren 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, partilerin kuruluşundan kapatılmasına kadar hukuki çerçeveyi belirledi. Ancak merkeziyetçi yapısı ve darbe sonrası sınırlamalar, parti içi demokrasi ve üyelerin söz hakkını ciddi şekilde kısıtladı. Parti tüzükleri ne kadar demokratik olursa olsun, kanunla güvence altına alınmadığı sürece gerçek iç demokrasi mümkün değil.
CHP’de Mutlak Butlan Davaları
En güncel örnek, CHP’de yaşanan “mutlak butlan” davalarıdır. 38. Olağan Kurultay ve 21. Olağanüstü Kurultay’a ilişkin açılan davalar, partiyi hukuki ve siyasi belirsizlik içinde meşgul etti. Mahkemeler davaları reddetse de, süreç gösterdi ki parti tüzükleri tek başına yeterli olamaz; iç demokrasi ancak kanunla güvence altına alındığında krizler önlenebilir.
Herkes Şikâyetçi, Kimse Kanunu Değiştirmiyor
Tüm partiler Siyasi Partiler Kanunu’ndan şikâyetçi olmasına rağmen, hiçbiri 12 Eylül Anayasası’nı değiştirirken kanuna dokunmuyor. Bunun ardında yatan gerçek açık: Mevcut parti yönetimleri, mutlak güçlerini ellerinde tutmak ve konfor alanlarını kaybetmemek için değişime yanaşmıyor. Parti içi demokrasi talepleri, liderlerin hâkimiyetine karşı bir risk olarak görülüyor.
Siyasi Krizlerin ve Belirsizliklerin Kaynağı
Sık sık partilerin kapatılması veya yöneticiler hakkında dava açılması, gündemi belirsizlik ve krizlerle dolduruyor. Halkın demokratik iradesi, kanun yetersizliği nedeniyle sürekli hukuki tartışmalar arasında savruluyor. Parti tüzükleri tek başına bu belirsizlikleri gidermeye yetmiyor.
Siyasi Etik Yasası Şart
Parti içi demokrasi ve şeffaflığın güvenceye alınabilmesi için Siyasi Etik Yasası’nın da Siyasi Partiler Kanunu ile birlikte çıkarılması şarttır. Bu yasa, siyasi aktörlerin etik kurallara uymasını zorunlu kılacak, çıkar çatışmalarını ve liyakat eksikliklerini önleyecek ve halkın güvenini artıracaktır. Sadece kanun yetmez; etik standartlar da bağlayıcı hâle gelmelidir.
Siyasetin Kaynağı ve Sınırların Kanunla Belirlenmesi
Siyasetin kaynağı halkın iradesidir. Bu iradenin sağlıklı bir şekilde temsil edilebilmesi için partilerin yetki ve sorumluluk sınırları mutlaka kanunla belirlenmelidir. Parti tüzükleri tek başına sınırlamaları ve görev dağılımını garanti edemez; merkeziyetçi ve keyfi yönetimlerin önüne geçmek için hukuki çerçeve şarttır.
Çözüm Önerisi: Siyasi Partiler Kanunu’nun Maddeleri
- 1. Parti içi seçimlerin denetimi: Tüm kongre ve seçimler bağımsız denetçiler ve yasal mekanizmalar ile güvence altına alınmalı.
2. Üye haklarının güvenceye alınması: Üyelerin yönetime katılım, itiraz ve temsil hakları kanunda açıkça düzenlenmeli.
3. Kurultay ve organ meşruiyeti: Kurultayların ve parti organlarının toplanma, karar alma süreçleri kanunla bağlayıcı hâle getirilmeli.
4. Liderlik sınırları ve görev süreleri: Parti başkanlarının yetki ve görev süreleri kanunda net olarak belirlenmeli, merkeziyetçi yapıların önüne geçilmeli.
5. Etik denetim ve şeffaflık: Siyasi Etik Yasası ile birlikte, parti içi kararlar ve mali işlemler şeffaf ve denetlenebilir hâle getirilmeli.
6. Parti kapatma ve dava süreçleri: Parti kapatma ve yöneticiler hakkında dava açma yetkileri, keyfi kullanımı önleyecek şekilde kanunda netleştirilmeli.
Sonuç:
Parti içi demokrasi ancak kanun ve etik ile teminat altına alındığında sürdürülebilir olur. Üyelerin yönetime katılım hakları, seçim süreçleri ve etik standartlar bağlayıcı kanun ve etik yasalarla güvenceye alınmalıdır. Siyasi Partiler Kanunu ve Siyasi Etik Yasası değişmediği sürece, partiler demokratikleşemez, siyasi krizlerden kurtulamaz ve halkın iradesini tam olarak yansıtamaz. Demokrasi, söylemde değil, kanun ve etik ile güvence altına alınmış mekanizmalarla gerçek anlamda işler. Türkiye’nin demokratik geleceği, ancak bu yolla mümkün olacaktır.
Çetin Süngü
