Her CHP’linin omuzlarında bir yük vardır: namus, onur ve hesap verebilirlik. Bu borç, sadece seçilmişlere değil, partinin her bir neferine aittir. Üyesinden Genel Başkanı’na kadar herkes, geçmişten bugüne halkın ve hakkın yanında durmanın sorumluluğunu taşır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun durduğu yer nettir: halk ve hak. Hiçbir siyasi çıkar, gizli ittifak, karanlık çete veya prestij arzusu, bu duruşun önüne geçemez. Kılıçdaroğlu, yolsuzlukla, şaibe ile, kirli ilişkilerle anılanları değil; temiz geçmişi, onurlu siyaseti temsil edenleri korur. Parti içi hesap verme, bunun ta kendisidir.
Kendi üyeleri fikir söyledi diye aforoz edenler…
Aylardır partiyi Engizisyon mahkemesine çevirmiş bir YDK’nın soğuk giyotiniyle insanları biçenler…
Şimdi çıkıp “millet” diyorlar ya, asıl trajedi de burada.
Millet mi?
Sahi, sizin “millet” dediğiniz kim? CHP ile bağı ilkesel değil, simbiyotik olanların bu durumu kavrayamaması normal ama gerçek şu ki CHP; CUMHURİYETİN KURUCU PARTİSİ, 102 YILLIK ÇINAR, CUMHURİYETİN SON KALESİ… Ama bugün, cebren ve hile ile ele geçirilmiş, Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin kalesi değil; rant çetelerinin üssü olmuş!
Torpili olmayanın, biat etmeyenin, eleştirenin kapı dışarı edildiği o dar çember mi?
Her farklı sesi “hain” yaftasıyla susturduğunuz o steril, korkak çevre mi?
Yoksa yalnızca liderin gölgesinde titreyerek var olmaya çalışan birkaç sadakat memuru mu?
Sizin “millet” tanımınız, Türkiye’nin gerçek insanlarına değil, sadece kendi koltuğunuzun etrafında dönen mikro-evreninize denk düşüyor. O yüzden kulağa bu kadar eğreti, ruhsuz ve yapay geliyor.
Gerçek soru şu: Siz “millet” diyince ne anlıyorsunuz?
Çünkü dışarıdan bakan, sizin milleti çoktan “üyelikten ihraç” ettiğinizi görüyor.
Hukuk, sizi rahatsız ettiğinde “darbe” değildir.
Hukuk, sadece işini yapıyordur. Bir çıkar çetesinin, bir rüşvet ağının, bir kamu zararının, bir şahsi kumpasın, bir sahte faturanın soruşturulması “darbe” değildir; tam tersine, bu ülkenin yıllardır özlemini çektiği temiz siyasetin atılmış cesur adımıdır.
Kimse bunu “darbe” diye pazarlamaya kalkmasın.
Bu halk, gerçek darbenin ne olduğunu ve bedelini en ağır şekilde ödediğini biliyor.
Şimdi görev açıktır:
CHP’nin her onurlu evladına düşen sorumluluk:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti yönetimine yaptığı “arınma” çağrısının etrafında dimdik birleşmek, partiyi yıllardır üstüne çöreklenen her türlü kirdən, pislikten, çıkar çetesinden, siyasal simsar sürüsünden arındırmaktır.
Bu bir kavga değil; bir temizlik hareketi, bir onur mücadelesi, bir vicdan seferberliğidir.
CHP, kuruluş değerlerine, halkçı çizgisine, adalet ve emek mücadelesine yeniden kavuşacaksa, bunun yolu korkmadan yüzleşmekten, kirli olanı tasfiye etmekten ve doğru olana sahip çıkmaktan geçer.
Bugün partiyi temizlemek için atılan her adım bir tehdit değil; CHP’nin geleceğine, Türkiye’nin demokrasi umuduna vurulan bir mühürdür.
Ve bu mühürü taşıyacak olanlar, diz çökmeyen, boyun eğmeyen, koltuk için değil memleket için siyaset yapan onurlu CHP’lilerdir.
CHP içinde namuslu, onurlu siyasi ikballerini halkın geleceğine feda etmeyi göze alanlar, sayıca az olabilir; ama nicelik değil, nitelik belirleyicidir. Davanın haklılığına inanan, yolsuzlukların üzerine gitmeye kararlı ve cesur adım atan bu kahramanlar, sessiz çoğunluğun değil, kararlı azınlığın sesini ve tüm halkın ortak talebini temsil eder.
Tarih, sessiz çoğunluğun değil, kararlı ve nitelikli azınlığın eseridir. CHP içindeki bu kararlılık, partiyi dönüştürecek, ülkenin geleceğine yön verecek ve tarihe bir manifestoyla kazınacaktır.
Sayılara aldanmayın; kurtuluş, adalet ve devrim, cesur ve nitelikli azınlığın, halkın ortak iradesiyle ortaya çıkardığı bir gerçektir!
Saraçhane, “milletin evi” diye pazarlansa da, milletin değil; ortak paydası rant olan dar bir çevrenin faaliyet üssüne dönüşmüş durumda.
Son 5 yılda oluşan kadrolar, liyakat değil, nepotizmin kılavuz alındığı bir düzenle şekillendi; vekil ve üst düzey CHP’lilerin yakınları için adeta arpalık, kurultayların rüşvet aracı hâline getirildi.
Saraçhane’de olmayan tek şey var: Vicdan ve millet.
Bırakın istismarı! Biz elimizde fener gibi sadece namuslu vekilleri arıyoruz!
Vatandaşın önceliği başı açık mı, başörtülü mü, Alevi mi, Sünni mi, Kürt mü, Türk mü gibi saçma aidiyetler değil.
Ben namuslu, onurlu, çalmayan, çaldırmayan, yurtsever; Atatürk ilke ve cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş, tam bağımsız Türkiye fikrini benimsemiş insanları Meclis grubumuzda görmek istiyorum.
İmamoğlu iddianamesi sadece bir hukuk metni değil, CHP içindeki zaafların da aynasıdır.
Sessizlik, korkaklık ya da kişisel hesaplar… hangisi olursa olsun bedeli partinin omuzlarında.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi davası bir CHP davası değildir. Bu dava; siyaset maskesi altında örgütlenmiş, çıkar amaçlı bir suç şebekesinin yargılandığı bir dosyadır.
Bugün sanık sandalyesinde oturan 402 kişinin çoğu, geçmişte AKP başta olmak üzere farklı siyasi partilerde görev yapmış isimlerden oluşmaktadır. Bu tablo, davanın ne bir ideolojik zemine ne de bir siyasi aidiyete dayanmadığını açıkça göstermektedir.
Bu kişilerin ortak paydası bir fikir, bir dava, bir ideal değil; sadece paradır.
Dolayısıyla bu karanlık düzenin sorumluluğunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne yükleme çabası, hem adalete hem de siyasi ahlaka yapılmış bir saldırıdır.
CHP; ne çıkar ilişkilerinin, ne yolsuzluk düzenlerinin, ne de şahsi menfaat ağlarının savunucusudur.
CHP’nin kurumsal kimliği; temiz siyaset, kamusal sorumluluk ve halkın çıkarını merkeze koyar.
CHP’nin kurumsal kimliğinin bu sürecin savunucusu veya tarafı yapılması asla kabul edilemez.
Eğer bu davada adı geçen şahısların partiyle herhangi bir bağı varsa, bu bağ ivedilikle askıya alınmalı, aklananlarla kucaklaşılıp hakları teslim edilmeli, suçun gölgesinde kalan hiçbir isim CHP’nin onurlu çatısı altında korunmamalıdır.
CHP; kirli ilişkilerin değil, temiz siyasetin ve halkın adalet arayışının tarafıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim iki büyük eserim var: Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.” sözünü miras bilip yüreğinde taşıyan her CHP’li bilmelidir ki; CHP, birkaç kişinin ihalelerden, yolsuzluklardan beslenen çıkar şebekesi değildir.
Bugün söz konusu olan, partimizin kutsal kurumsal kimliğine sızmış, “CHP’liyim” maskesi altında kamu kaynaklarını yağmaladığı iddia edilen bir çıkar çetesinin yargılanmasıdır.
Ve unutmayın: Ekrem İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi demek değildir!
İddianamede her partiden insanlar, her görüşten iş insanı var. Bu yüzden mesele siyaset değil; ahlaktır, dürüstlüktür, Atatürk ilke ve devrimlerine sadakattir.
Her onurlu CHP üyesine yakışan; yargının kararını sabırla beklemek, parti yönetiminden, dava sonuçlanana kadar adı geçenlerin üyeliklerinin askıya alınmasını talep etmektir.
Çünkü bizim davamız, şahısları değil; Cumhuriyet’i, halkı ve namusu savunmaktır!
Kimse “demokrasi mücadelesi” kılığına bürünerek hırsızlığı, rantı, ihaleyi savunmasın.
Kimse bir çetenin günahlarını, CHP’nin varlık-yokluk meselesi haline getirmesin!
Bu, ne vicdanla bağdaşır ne de Atatürk’ün mirasına yakışır!
Cumhuriyet Halk Partisi, yolsuzluğu değil, yokluğu yenmek için kurulmuştur.
CHP, hak yiyenin değil, hakkı yenenin yanında olmak için vardır.
Ve biz biliyoruz ki: çalınanı savunmak özgürlük değildir — sadece suça ortak olmaktır!
Ey CHP’nin onurlu evlatları! Sakın unutmayın:
Bu parti, Anadolu’nun küllerinden doğanların partisidir!
Adını mazlumun duasına, alnının terine yazdırmış bir davadır!
Kirli elleri, çürümüş zihniyetleri, çıkar çetelerini temizlemek; Atatürk’e, Cumhuriyet’e, halkımıza borcumuzdur!
CHP’yi kurtuluşun ruhuna yakışır şekilde yeniden ayağa kaldırmak, hepimizin namus görevidir!
