“Demokrasilerde seçimler, CHP’de kurultaylar aspirin gibidir, her derde devadır.”
Sedat Bozkurt’un Kısa Dalga’da CHP’deki kurultay tartışmalarına dair çok doğru tespitler içeren yazısı bu cümleyle bitiyor.
Hepimiz biliriz, eskiden vücutta hafif bir kırgınlık belirtisi olunca “Bir aspirin iç geçer” denirdi.
Halen daha bunu yapan bir çok kişi de var çevremizde. Üstelik pek çok durumda doktorlar da aynı öneriyi getiriyor.
Özellikle kan dolaşımında sorun yaşayan kişilere doktorlar günde bir aspirin içmelerini tavsiye eder.
Peki CHP’deki sorunu aspirin çözer mi?
Yani bir kurultay ile sorunlar çözülebilir mi?
CHP’de kan dolaşımını yavaşlatan rahatsızlığın nedeninin ‘normalleşme’ denen ve her gün farklı semptomlar gösteren anomali olduğu görülüyor.
Adı her ne kadar ‘normalleşme’ olsa da, uygulanan bu diyet belli ki partinin kimyasını bozuyor.
CHP ‘normalleşiyoruz’ diyor, ertesi gün belediye başkanı tutuklanıp yerine kayyum atanıyor.
CHP ‘normalleşiyoruz’ diyor, ertesi gün ‘CHP demek çöp demek, çukur demek, çamur demek’ ithamı ile karşı karşıya kalıyor.
Oysa normalleştikçe karşıya ‘daha güzel görüneceği’ için bu diyet yapılmıyor muydu?
Yine de ısrar sürüyor.
‘Biz normalleştikçe oyumuz artıyor’ deniyor?
Ardından gelen anketlerde kararsızların birinci parti olduğu, AK Parti’nin ise yeniden CHP’nin üstüne çıktığı sonuçları geliyor.
CHP ‘normalleşirken’ belediyelerine ‘anormal konser masrafı’ soruşturması başlatılıyor.
Haliyle CHP tabanı soruyor: Hani ‘normalleştikçe’ daha sağlıklı ve güzel görünecektik?
**
CHP’deki bu normalleşme, sağlıklı ve güzel görünmek için yapılan bazı sağlıksız diyetlerin bir süre sonra vücudun bağışıklık sistemini çökerttiği yıkıcı vakalara dönüşmeye başladı.
Bağışıklık sistemi çöktüğü için de artık en ufak bir virüs ya da mikrop, bünyede yıkıcı etkiler yaratabiliyor.
Örneğin daha önceleri iktidarın her türlü baskısı karşısında kendi politikalarını dile getiren CHP, bugün artık iktidarın çizdiği alan içinde politika üretmeye çalışıyor.
Bunu adına da ‘milli muhalefet’ deniyor.
İşte CHP’nin genel başkanı Özgür Özel’i ABD’de rüşveti savunma pozisyonuna düşüren şey tam da bu ‘milli muhalefet’ doktrini.
CHP’nin vücut kimyasına uygun olmayan bu diyet, CHP’de bazı organları fonksiyonunu yerine getiremez hale getirdi.
Bünye alarm veriyor ve tıpkı vücutta enfeksiyon olduğunda ateşin yükselerek alarm vermesi gibi alarm vermeye başlıyor.
Örneğin 1 Ekim öncesi milletvekillerine mesaj gönderip ‘Erdoğan genel kurula girdiğinde ayağa kalkın’ deniyor ama milletvekillerinin yarısı bu talimata uymuyor.
Yani, ‘diyetin dozu kaçtı, artık bünye kaldırmıyor’ diyorlar.
Ancak parti yönetimi bu diyetle karşı tarafa yeterince ‘güzel görüneceğine’ o kadar inanmış ki, bünyeden gelen uyarıya da kulak vermiyor.
Bağışıklık sistemini çökerten diyete (normalleşme) son vermek yerine, alnına sirkeli bez koyarak ve aslında diyetin yarattığı yıkıma karşı ilaç kullanmayı da (kimse benden kurultay dilinemesin) reddediyor.
CHP’nin çok uzun süredir zaten bağışıklık sisteminde bir zayıflık vardı.
Gençlikteki hızlı yaşamın izlerini ilerinin ileri yaşlarda ortaya çıkması gibi, CHP’de de sık sık bu tür enfeksiyonlar bünyede ortaya çıkıyordu.
Ancak her şeye rağmen CHP, sağlıklı yaşam ve doğru beslenme sayesinde bünyede oluşan bu enfeksiyonlarla mücadele edebiliyordu.
Kendisine yönelik her türlü virüs saldırısına karşı bünyede antikor etkisi yaratacak savunma sistemleri oluşturmuştu.
Artık CHP’ye başörtüsü üzerinden, laiklik üzerinden, seçkincilik üzerinden yapılan her saldırı önce partinin bağışıklık sisteminden sonra da halkın büyük çoğunluğunun vicdanından geri dönüyordu.
Ancak CHP’nin bugünkü yönetiminin sağlıklı yaşam ve doğru beslenme konusundaki tercihleri farklı.
Gençlik heyecanı ile hızlı yaşama ayak uydurmaya çalışan ileri orta yaşlılarda meydana çıkan semptomları sık sık göstermesi de bundan.
Enfeksiyona açık bünye, doğru beslenme ile de bağışıklığı güçlendirilmeyince her türlü virüs saldırısı karşısında yıkım yaşıyor.
Bu durum daha fazla sürerse önce çoklu organ kaybı, ardından da tıbbi ölüm kaçınılmaz görünüyor.
Çaresi ilaç tedavisin direnmek değil.
Önce bir ‘aspirin’ için bakalım! Bünyedeki yıkım durursa, nekahat süreci hızla başlayacaktır.
İmamoğlu’nun siyasi intiharı
CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı davada 22 Kasım Cuma günü hakim karşısına çıkacak. Avukatı Celal Çelik, Kılıçdaroğlu’nun bizzat duruşmaya katılarak savunma yapacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu’na hem hapis cezası hem de siyasi yasak talep ediliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu da dün 16.49’da “Safları sıklaştırın…” diye tweet attı.
Duruşmaya savunma yapmaya değil, Erdoğan’a ve 22 yıllık AK Parti iktidarına hesap sormaya gideceğini söyledi.
Aralarında Mansur Yavaş’ın da olduğu pek çok partili Kılıçdaroğlu’nun bu paylaşımını alıntılayarak Saray ile CHP arasındaki bu kavgada ‘safını’ belli etti.
Ancak CHP’nin mevcut genel başkanı Özgür Özel ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan bu yönde bir açıklama ya da paylaşım gelmedi.
Gelmediği gibi Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabından, Kılıçdaroğlu’nun paylaşımından tam 33 dakika sonra “Bizim safımız belli, bu milletin tam yanı” paylaşımı yapıldı.
Milyonlarca kişi, Kılıçdaroğlu’nun “Safları sıklaştırın” çağrısının peşinden gelen bu paylaşımın CHP’nin 7. Genel Başkanına bir gönderme olduğunu düşündü.
Ancak böyle olmadığını iddia eden bir kişi var.
O da Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun. Ongun, Barış Yarkadaş’a konuşmuş ve yapılan paylaşımın Kılıçdaroğlu’nun paylaşımı ile bir ilgisi olmadığını savunmuş.
Takdir sizin!
Öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun 21 Kasım’da Helmut Schmidt Vakfı’nın daveti üzerine Almanya’da olacağını söyledi. Bu programın da çok önceden belli olduğunu söyleyen Ongun, İmamoğlu’nun 22 Kasım’daki duruşmaya katılacağı yönünde bir bilgi paylaşmadı.
Aslında istenirse düğüne bile özel uçakla giden CHP yönetmi o gece özel bir uçakla İmamoğlu’nu duruşmaya yetiştirebilir.
Kemal Kılıçdaroğlu da İmamoğlu’nun ‘ahmak’ davasında kararın açıklanacağı gün önceden planlanmış bir program için Almanya’daydı.
Nitekim İmamoğlu’nun duruşması için partideki hukukçu kurmayların ‘karar çıkması beklenmiyor’ telkini üzerine bu ziyarete gittiği de biliniyor. Ancak karar açıklanınca acilen öze bir uçak kiralanmış ve Türkiye’ye dönen Kılıçdaroğlu Saraçhane’ye giderek Ekrem İmamoğlu’na destek olmuştu.
Ancak o arada geçen sürede Saraçhane önünde şok yapan Meral Akşener, bir yıl sonra yapılan seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu ve kendisinin de dahil olduğu Altılı Masa’ya seçimi kaybettiren kişi olarak da tarihe geçti.
İmamoğlu’nun bu paylaşımı ve 21 Kasım’da Almanya’da olacağı bilgisinin paylaşılması, uzun süredir sistematik biçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan sosyal medya hesapları arasında büyük bir memnuniyet ve heyecan yarattı.
Ancak MHP’nin saat ayarlı paylaşımları gibi subliminal mesaj içeren bu mesajın, Murat Ongun’un iddia ettiği gibi önceden planlanmış ve Kılıçdaroğlu’nun paylaşımı ile alakasız dense de, İmamoğlu gibi bir PR dehası tarafından ne anlama geleceği tahmin edilmeliydi.
Yok eğer kendisinden habersiz bu paylaşım yapılmışsa, iletişim ekibinde kendisini zor durumda bırakmak pahasına ‘kişisel hesap’ peşinde koşan birisi ya da birileri var.
Son ihtimal ise İmamoğlu’nun bu paylaşımı bilerek ve isteyerek Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yapmış olması.
Eğer durum böyle ise, İmamoğlu için ‘siyasi intihar’ anlamına gelir.
Bunun neden böyle olduğunu ise bu yazıda uzun uzun anlatmaya gerek yok. Neden böyle olduğunu takvim yaprakları değiştikçe kendisi de anlayacaktır.
Birilerinin bazı şeyler için ‘acelesi’ olsa da zamanın acelesi yok.