27 Aralık 1919…
Takvim yapraklarında sıradan bir tarih gibi görülebilir. Oysa bu tarih, bir milletin kaderinin yeniden yazılmaya başlandığı gündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, yalnızca bir şehre varış değil; bağımsızlık iradesinin Anadolu’nun kalbinde vücut buluşudur.
İstanbul işgal altındayken, saray suskun, millet yorgun ve umutsuzken; Ankara, henüz mütevazı bir bozkır kasabasıydı. Ancak Atatürk’ün attığı o adım, Ankara’yı bir merkez, bir karargâh, bir umut haline getirdi. Çünkü o gün Ankara’ya gelen sadece Mustafa Kemal değildi; milletin kaderine sahip çıkma kararlılığıydı.
Ankara’nın tercih edilmesi rastlantı değildi. Coğrafi olarak Anadolu’nun ortasında, güvenli ve ulaşılabilir bir noktadaydı. Ama asıl önemlisi, Anadolu’nun nabzını tutan, halkın direniş ruhunu taşıyan bir yerdi. Atatürk, mücadelenin İstanbul’dan değil, milletin içinden yükselmesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
Ankaralılar onu seğmenlerle karşıladı. O karşılama, bir protokol değil; bir bağlılık, bir sözleşmeydi adeta. “Yanındayız” diyen halkla, “Milletle birlikteyim” diyen bir liderin buluşmasıydı.
Bugün Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti ise, bunun temelinde 27 Aralık 1919 vardır. O gün atılan adım, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Kurtuluş Savaşı’na ve nihayetinde Cumhuriyet’e giden yolun başlangıcıdır.
Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, bize şunu hatırlatır:
Kurtuluş, saraylardan değil; halktan, inançtan ve kararlı bir liderlikten doğar.
Ve tarih, doğru zamanda doğru yerde duranları asla unutmaz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan tam 106 yıl önce, beraberindeki heyetle birlikte Ankara’ya giriş yaptı.
Atatürk ve silah arkadaşlarını, Ankara’mıza gelişlerinin yıl dönümünde minnet, saygı ve şükranla anıyorum.
