HALKWEBYazarlarAsgari ücret, azami sefalet ve kahreden teslimiyet

Asgari ücret, azami sefalet ve kahreden teslimiyet

Atakan Sönmez
Atakan Sönmez
İnsan... Çerkes... Gazeteci

Bugün asgari ücretle açlık sınırı altında yaşamaya çalışan bir emekçi bile 'Aman asgari ücrete fazla zam yapılmasın, o zaman enflasyon patlar' diyorsa, mücadele önce fikri direnişten başlamalı.

0:00 0:00

Yine yılın emekçiler açısından izlenmesi en acı verici vodvilinin sahnelendiği dönemine geldik. Asgari Ücret Tespit Komisyonu adı altındaki çadır kumpanyasının, takip eden yılda milyonlarca emekçinin ve ailelerinin açlık sınırının ne kadar altında bir ücrete talim edeceklerine karar verecekleri bu gösteriden emekçiler zaten uzun süre önce umudunu kesti.

Zaten masada işçiler adına oturtulan Türk İş ‘Zaten bizim üyelerimizin çoğu asgari ücretli değil’ diyerek masadaki varlığının zeytinli poğaçadaki poğaça kadar bile etkisi olmadığını itiraf ederek görüşmelerden çekildi.

Son yıllarda zaten bu sendikanın sendikal mücadele tarihine kazandırdığı bir kavram varma: ‘Küsme sendikacılığı’

Milyonlarca emekçiyi temsilen masaya oturan bu sendika, masada müzakere sokakta mücadele etmek yerine ‘küserek’ masadan çekiliyor!

Çünkü emekçinin yakası karardıkça kendileri sararan sendikalar ‘grev’ ve ‘eylem’ gibi kavramları çoktan ajandalarından çıkardılar.

Gelelim asgari ücret için telaffuz edilen rakamlara.

Masadan küserek kalkan Türk İş’in talebi  39 bin 525 lira.

DİSK, “Asgari ücret, Kişi Başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın belirli bir oranından (örneğin yüzde 60’ından) düşük belirlenmemeli” derken asgari ücretin de enflasyon tek haneye düşene kadar yılda iki kez belirlenmesi çağrısı yaptı.

Hak İş şu ana kadar kamuoyuna bir rakam açıklamadı ancak Bakan Vedat Işıkhan, Türk İş ve Hak İş’e yaptığı ziyarette her iki konfederasyonun da asgari ücret taleplerini aldığını açıkladı.

Şu ana kadar işveren temsilcisi TİSK’ten ve iktidar tarafından da henüz bir rakam gelmedi.

Haftasonu Emekçi Hareket Partisi’nin (EHP) “Alternatif Bir Ekonomi Programı Sempozyumu” düzenledi.

“Asgari Ücret Belirlenirken Yöntem ve Mücadele” başlıklı ikinci gün oturumunda ekonomiye ‘piyasa’ gözüyle bakmayan Prof. Dr. Ceyhun Elgin, Prof. Dr. Aziz Çelik, Özgür Müftüoğlu, Doç. Dr. Ümit Akçay ve Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu gibi iktisatçıların sunumlarını izleme fırsatım oldu.

Sempozyumda öne çıkan en temel konuların başında ise asgari ücretin artık sadece ücretli çalışanların en alt gelir grubunu ilgilendiren bir mesele değil, neredeyse tüm ücretli çalışanları doğrudan ilgilendiren bir ücret olduğu gerçeği geliyordu.

Prof. Dr. Aziz Çelik’in AK Parti iktidarının asgari ücret başta olmak üzere ücret politikasını “Sınıflararası değil sınıf içi dağılıma müdahale aracı” olarak tanımlaması, aslında iktidarın 23 yıldır uyguladığı emek politikalarının en net tarifini oluşturuyordu.

Yani, en alttakilerin ücretlerinde nitelikli bir artış sağlayamayan iktidar, biraz daha fazla kazanan ücretlilerin ücretlerini de asgari ücret seviyelerine çekerek ‘sınıf içi’ bir balans yapma yoluna gitti.

Tabii ki sınıf bilinci konusunda 1980’den bu yana oldukça gerileyen emekçi kesimin, son yıllarda Milli Gelir ve refahtan alınacak paydan çok çalışan kesimlerin ücretleri arasındaki bir rekabet tuzağına çekilmeleri de tesadüf değildi.

Beyaz yakalının, mavi yakalının gelirini dert ettiği kadar en üstteki yüzde 10’luk nüfusun servetin yüzde 90’ına sahip olmasını dert etmemesi işte bu sınıfsal körelmenin bir sonucuydu.

Nitekim DİSK-AR bir süre önce yayınlanan raporuna göre;

Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışanların oranı 2002’de yüzde 27,8 iken, 2024’te yüzde 38,2’ye yükselirken, asgari ücretin iki katından fazla kazananların oranı ise aynı dönemde yüzde 40,1’den yüzde 29,4’e geriledi.

Yani başka bir deyişle asgari ücret, ülkede yaygın ücret ya da ortalama ücret haline geldi.

Geçtiğimiz yıllarda bir çalışma bakanı asgari ücretlilerin toplam ücretliler içindeki oranının aslında açıklanan istatistiklerdeki kadar yüksek olmadığını, pek çok işverenin asgari ücret üzerinden sigorta yaptığını ancak daha fazla ücretin elden ödendiğini söylyerek açıkça emekçilerin gelecek güvencelerinin işverenler tarafından açıkça gasp edildiğini itiraf etmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise geçtiğimiz günlerde işveren örgütünün temsilcilerine yaptığı konuşmada “Kefenin cebi yok” diyerek patronlardan ellerini taşın altına koymalarını istemişti.

Tespit Komisyonu denen işlevsiz yapının istikşafi ve şekli görüşmeleri bir süre daha devam edecek ve tabii ki bu konuda son sözü yine Erdoğan söyleyecek. Tabii ki o açıklanan rakamın aslında patronların onayından geçmiş bir rakam olacağını tahmin etmek güç değil.

2026 bütçesi görüşülürken TBMM Genel Kurulu’nda 5 milletvekili ile temsil edilen ana muhalefeti bir kenara bırakırsak, sendikalar ve işçi sınıfının partileri bu topuzu kaçan kantarı düzeltmek için ne yapıyor?

Şüphesiz 12 Eylül rejiminin yarattığı örgütsüz toplum, sermayenin sistematik saldırısı karşısında direnmeyi oldukça zorlaştırıyor.

Ancak eylemsel direnişe geçmeden önce fikri manada bir direniş hattı oluşturulabiliyor mu?

Bugün asgari ücretle açlık sınırı altında yaşamaya çalışan bir emekçi bile ‘Aman asgari ücrete fazla zam yapılmasın, o zaman enflasyon patlar’ diyorsa, mücadele önce fikri direnişten başlamalı.

Reel sosyalizmin yenilgiye uğratılması ve noelibral saldırının kurduğu ideolojik tahakküm yıkılmadan, asgari ücret başta olmak üzere geniş emekçi yığınlarının hakça yaşayacakları bir dünya için örgütlü mücadelede başarılı olmak mümkün değil.

İşte bu yüzden EHP’nin sempozyumu, ideolojik tahakküme karşı sınıf bilincini yeniden inşa etmenin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha bize göstermiş oldu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI