HALKWEBPolitikaAnacıl Demokrasi ile Ataerkil Demokrasi: İki Siyasal Yolculuğun Tarihsel İzleri ve Demokratik...

Anacıl Demokrasi ile Ataerkil Demokrasi: İki Siyasal Yolculuğun Tarihsel İzleri ve Demokratik Toplum Sentezi

Modern literatürde çoğu zaman yanlış anlaşılan anacıl toplumlar, “kadın tahakkümü” değil, çoğunlukla eşitlikçi, dairesel, hiyerarşi-dışı bir siyasal mantık kurarlar.

Demokrasi, çoğu zaman çizgisel bir tarihin ürünüymüş gibi aktarılır: Antik Yunan’da doğmuş, Avrupa modernitesiyle kurumlaşmış ve sonunda tüm dünyaya yayılmış gibi bir fikir algısı var.Fakat bu, hakikatin yalnızca erkek egemenlikçi yüzüdür. İnsan türünün siyasal hayal gücü, çok daha eski, çok daha geniş ve çok daha katmanlıdır.

Toplumsal örgütlenmenin derin katmanlarına indiğimizde, iki büyük demokratik damar açığa çıkar:
Anacıl demokrasi, yani ilişkilerin, bakımın, yatay karar alma süreçlerinin Anacıl siyaseti;
ve ataerkil demokrasi, devletin,kuralların, kurumların ve rekabetin,yani egemen erkeğin siyaseti.

Bu iki model yalnızca cinsiyet temelli güç ilişkilerinin değil, aynı zamanda iki farklı dünya görüşünün taşıyıcılarıdır. Bugünün siyasal krizleri—temsil bunalımı, toplumsal kutuplaşma, cinsiyetçilik,ekolojik felaketler—bu iki hattın kopukluğundan doğmaktadır.

Modern literatürde çoğu zaman yanlış anlaşılan anacıl toplumlar, “kadın tahakkümü” değil, çoğunlukla eşitlikçi, dairesel, hiyerarşi-dışı bir siyasal mantık kurarlar.

Minangkabau ( Endonezya batı sumatra bölgesi )kadınlarının toprak üzerindeki hakları, Irokua “clan mother”larının (Kuzey Amerika’da yaşayan yerli bir halk )sözü kesen otoritesi, Rojhılat(İran Kürdistan’ı ) kadınlarının Jın, jiyan,azadi

Çağırısı,Çatalhöyük’ün şaşırtıcı eşitlik arkeolojisi… Bu örneklerin tümü aynı şeyi gösterir:
Siyaset, rekabetten önce bir ilişki biçimidir.

Anacıl demokrasilerde güç:dayatmayla değil meşruiyetle,hiyerarşiyle değil konsensüsle,yasayla değil karşılıklı tanımayla işler.

Bu model, ekolojinin döngülerinden, bakım emeğinin sürekliliğinden,ahlak-vicdan ve topluluk yaşamının dayanıklılığından beslenir. Şiddetsizliğin ve sabrın siyasal değer olarak kabul edildiği nadir yapılardan biridir.

Ataerkil demokrasi ise devletleşmenin tarihsel sonuçlarından doğar. Antik Yunan’ın erkek yurttaş modeli, Roma’nın rasyonel-hukuki sistematiği, modern ulus devletin bürokratik aklı… Bunların hepsi aynı siyasal DNA’nın farklı dönemlerdeki tezahürleridir.

Bu modelde demokrasi:bireyci bir vatandaşlık anlayışı,rekabete dayalı siyasal kültür,hukuka dayalı bir düzen,güçlü kurumlar üzerinden örgütlenir.

Ataerkil demokrasi stabilite sağlar; öngörülebilirlik üretir. Ancak aynı zamanda duygusal zekâyı, bakım emeğini, topluluk bağlarını dışarıda bırakarak insanı parçalayan bir kamusal-özel ikiliği yaratır.

Anacıl ve ataerkil demokrasi yalnızca iki farklı yönetim tarzı değil, iki farklı “gerçeklik algısıdır”.

Anacıl model için toplum bir ağdır, düğümler arasındaki ilişkiler her şeydir.
Ataerkil model için toplum bir sözleşmedir, bireylerin hakları ve ödevleri belirleyicidir.
Birincisi “biz” diye başlar, ikincisi “ben” diye.
Birincisi doğayı bedenin uzantısı görür, ikincisi doğayı mülkiyetin alanı.
Birincisi uyumla çalışır, ikincisi rekabetle ilerler.
Her iki model de tek başına eksiktir; biri fazlasıyla esnek, diğeri fazlasıyla serttir.
İnsanlık bugün bu iki uç arasında sıkışmıştır.

Günümüzün karmaşık dünyası—ekolojik krizler, göç hareketleri, yapay zekâ çağının eşitsizlikleri—ne yalnızca anacıl yataylığın ne de ataerkil kurumsallığın tek başına çözebileceği sorunlar üretmektedir.

Bu nedenle her iki hattı birleştiren simetrik demokrasi daha kapsayıcıdır.
Yerelde yatay meclis ve kominle; ulusal düzeyde güçlü, hesap verebilir kurumlar.
Bireysel özgürlükler korunurken bakım emeği ve topluluk dayanışması siyasal özne hâline gelir.

Kararlar hem doğanın döngülerini hem bilimsel verileri gözeterek alınır.
Ekonomi yalnızca rekabetin değil, dayanışmanın da mekânı hâline getirilir.
Bu sentez ne anacıldır ne ataerkil. İkisinin diyalektik bir birleşimi, yeni bir siyasal bilinç seviyesidir.
İnsanlık, demokrasi tarihinin kritik bir eşiğinde durmaktadır.
Kadınların, erkeklerin, toplumların ve doğanın birbirinden koparıldığı binlerce yıllık ataerkil düzen artık hem ekolojik hem toplumsal hem ruhsal olarak sürdürülemez.
Öte yandan, yalnızca ilişkisel ve yatay anacıl model de modern dünyanın kurumsal karmaşıklığını taşıyamaz.

Bu nedenle siyasal olanın geleceği, ilişki ile kurumun, bakım ile hakkın, uzlaşı ile temsilin, doğa ile aklın bir arada var olabileceği yeni bir demokratik toplumsal sözleşmenin adıdır.

Bu nedenle demokratik toplum, insanlığın iki siyasal hafızasını yeniden buluşturma ve geleceğin demokratik toplum siyasetini daha bütüncül bir zemine taşıma çabasıdır. Başta Kadın özgürlüğü olmak üzere demokratik toplum sentezi felsefi olarak, eşitlik, adalet,vicdan ve ahlak gibi temel değerleri yaşamın her alanında merkezine alır ve böylece, hem bireysel özgürlüklerin hem de toplumsal sorumlulukların dengelendiği, eşitlikçi ve sürdürülebilinir bir demokratik toplum inşasıdır.

Konuk Yazar: Gürsel Karaaslan

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR