HALKWEBYazarlarAhmet İsvan’dan 1989’a, 2019’dan 2024’e: Halkçı Belediyeciliğin Yükselişi, Mirası ve Bugünkü Savrulma

Ahmet İsvan’dan 1989’a, 2019’dan 2024’e: Halkçı Belediyeciliğin Yükselişi, Mirası ve Bugünkü Savrulma

Kent yönetimi bir rant düzeni değil, bir vicdan işidir.

Yerel Yönetimler: Ulusal Siyasetin Gerçek Belirleyicisi…

Dünya siyasetinde yerel yönetimler, yalnızca çöp toplayan, asfalt döken teknik birimler değildir; ulusal siyasetin kaderini belirleyen stratejik güç merkezleridir. Çünkü belediye başkanlığı, halkla doğrudan temas edilen, meşruiyetin her gün yeniden üretildiği, liderliğin gerçek karşılığının görüldüğü bir sahadır.

Bu nedenle birçok ülkenin modern siyasal tarihinde, ulusal liderlerin yükseliş hikâyesi şehirlerle başlar.

Jacques Chirac, bunun en öğretici örneklerinden biridir. Paris Belediye Başkanlığında kurduğu kamusal ilişki ağları, hizmet kapasitesi ve kriz yönetimi, onu önce Başbakanlığa, ardından Cumhurbaşkanlığına taşıdı. Paris’i yönetmek, Chirac’a Fransa’yı yönetme yetkisini kazandırdı.

Aynı çizgi Fransa’da Hollande, Hidalgo gibi isimlerde, Latin Amerika’da ise São Paulo–Rio ekseninden çıkan güçlü liderlerde görüldü. Kentleri dönüştürenler, ülkeleri de dönüştürdü.
Bu yükseliş güzergâhının en dramatik örneklerinden biri ise Türkiye’dir.

Refah Partisi ve “Yerelden Genele” İktidar Yürüyüşü

1994 seçimleri, Türkiye’de yerel yönetimlerin nasıl bir siyasî kaldıraç olduğunu tüm açıklığıyla gösterdi.

Ulusal düzeyde tutunamayan Refah Partisi, İstanbul ve Ankara’yı kazandıktan sonra:
• Hizmet belediyeciliği imajını güçlendirdi,
• Sosyal yardım ağlarını kurumsallaştırdı,
• Kendi kadrolarını görünür ve etkin kıldı,
• Toplumsal meşruiyet kazandı,
• Devlet yönetimi için “alternatif güç” hâline geldi.

Bu sürecin en kritik dönüm noktası ise Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır.
Bugün yirmi iki yılı aşkın bir iktidar pratiğinin çekirdeği, 1994–1998 arasındaki İstanbul yönetiminde atılmıştır.
Yerel yönetim, ulusal iktidarın en büyük sıçrama tahtasıdır. Bu Türkiye’de apaçık bir gerçektir.
İşte tam da bu yüzden, yerel yönetim pratiğinin niteliği, ülkenin siyasal yönünü belirler.

1973: Ahmet İsvan ve Halkçı Belediyeciliğin İlk Büyük Kırılması

Türkiye’nin bu gerçeğini en erken fark eden isimlerden biri Ahmet İsvan oldu.
1973’te İstanbul İsvan’ı seçtiğinde, yalnızca yeni bir başkan seçmedi; yeni bir yönetim kültürü seçti.
İsvan’ın çizgisi, o dönem için olağanüstü cesaret isteyen bir halkçı hattı işaret ediyordu:
• Halk ekmeğinin öncüllerini kurdu,
• Ucuz ve sağlıklı gıdaya erişim için kamusal mekanizmalar geliştirdi,
• Gecekondularda altyapı ve sosyal yaşam düzenlemeleri başlattı,
• Yoksullar için sosyal dayanışma tesisleri açtı,
• Planlamayı “müteahhit ilişkilerinden” kurtarıp kamusal akla dayandırdı,
• Belediye yönetimini kapalı kapıların rant düzeninden çıkararak daha şeffaf bir zemine çekti.

Bu dönem, sağ–sol çatışmasının en sert olduğu yıllarda İstanbul’da bambaşka bir nefes alanı açtı.
Ahmet İsvan’ın belediyeciliği, Türkiye’de sosyal demokrat yerel yönetim anlayışının ilk laboratuvarıydı.
Ve onun attığı tohumlar, yıllar sonra büyük bir siyasi dalgaya dönüşecekti.

1989: Halkçı Mirasın Büyük Patlaması

1989 yerel seçimleri, Ahmet İsvan’ın 70’lerde başlattığı halkçı çizginin ülke çapında yeniden yükseldiği bir büyük kırılmaydı.
Bu dönemde özellikle Ünal Ozan ve pek çok sosyal demokrat belediye başkanı, kamucu belediyeciliği genişlettiler:
• Halk ekmek fabrikaları,
• Kreşler, kültür merkezleri, spor alanları,
• Sosyal dayanışma mekanizmaları,
• Ulaşılabilir kamusal hizmetler,
• Şeffaf ve hesap verebilir süreçler…

“Belediye, vatandaşın ekmeğine, suyuna ve onuruna dokunur” anlayışı gerçek bir toplumsal karşılık oluşturdu.

1989 dalgası kısa sürede Türkiye’nin büyük kentlerinde güçlü bir yer edindi.
Ancak 90’lardaki ekonomik kriz, siyasal parçalanma ve merkezi yönetimin baskıları bu mirası zayıflattı.

2019: Halkçı Belediyeciliğin Modern Yüzüyle Yeniden Doğuşu
2019 yerel seçimleri, tıpkı 1989 gibi, halkçı belediyeciliğin yeniden yükselişiydi.
Ve bu yükselişin mimarı, stratejisti ve kurucu aklı Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.
• Aday belirleme süreçlerinde toplumun beklentisini doğru okuması,
• Blok siyasetini kurması,
• İttifak mimarisini inşa etmesi,
• Seçim stratejisini tek merkezden disiplinle yönetmesi,

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerin kazanılmasının temel belirleyeni oldu.
2019’un başarı hikâyesi, belediye başkanlarının kişisel yetenekleri kadar, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde yürüttüğü akıl, sabır ve koordinasyonun eseriydi.

Bu kez çizgi daha modern, daha teknolojik, daha şeffaf bir dille ortaya çıktı:
• Canlı yayınlanan ihale tabloları,
• Açık veri uygulamaları,
• Kurumsallaşmış sosyal yardımlar,
• Dijitalleşmiş belediye yönetimi,
• Katılımcılık ve veri temelli karar süreçleri…

İsvan’ın 1973’te başlattığı “insanı önceleyen belediyecilik” anlayışı, modern yönetişimle birleşti ve yeniden güç kazandı.
Toplum yıllar sonra “Belediye iktidarı temizler mi?” sorusuna tekrar evet deme fırsatı buldu.

2024 Sonrası: Operasyonlar, Krizler ve Savrulma

Kılıçdaroğlu genel başkanlığı bıraktıktan sonra CHP’nin merkezî koordinasyon gücü zayıfladı.
Bu zayıflama, 2024 sonrası savrulmayı hızlandırdı ve belediyeler siyaseten daha yalnız, daha savunmasız hâle geldi.

1. Yolsuzluk Operasyonları: Gerçek, Siyasi ve Manipülatif Dosyaların İç İçe Geçmesi
Belediyelere yönelik operasyonlar hızlandı:
• Bir kısmı gerçek sorunlara dayanıyordu,
• Bir kısmı siyasi amaçlıydı,
• Bir kısmı tamamen şişirilmiş dosyalardı.
Gerçeğin, manipülasyonun ve siyasi operasyonun birbirine karıştığı bu süreç, halkçı belediyeciliğin “temiz iktidar” imajına darbe vurdu.

2. Ekonomik Çöküş: Belediyelerin Hizmet Üretemez Hâle Gelmesi
2024 sonrası ekonomik kriz belediyeleri adeta boğdu:
• Gelirler azaldı,
• Giderler arttı,
• Borçlar yönetilemez hâle geldi,
• Merkezi yönetimin baskıları hizmet kapasitesini tıkadı.
Halkçı belediyeciliğin doğal alanı olan sosyal politikalar büyük yara aldı.

3. Parti İçi Yönsüzlük ve Belediye Yönetimlerinin Yalnızlaşması
2019’daki koordinasyon ve siyasi merkez, 2024 sonrası eridi:
• Parti içi hizip savaşları,
• Tutarsız açıklamalar,
• Yerel yönetimlerin sahipsiz bırakılması,
• Kriz zamanlarında merkezî koordinasyon eksikliği…
Bu tablo belediyelerin savrulmasını hızlandırdı.

Bugünden Geride Kalanlar

Ahmet İsvan’ın 1973’te açtığı yolun üç temel ilkesi vardı:
• Kamuculuk,
• Adalet,
• Halkın onurunu öncelemek.
Bu ilkeler 1989’da büyüdü, 2019’da modernleşti.
2024 sonrası savrulma ise bu çizginin bitmesi değil,
bu çizgiyi taşıyacak siyasi ve ekonomik omurganın dağılmasıdır.

Son Söz

Ahmet İsvan’ın belediyeciliği Türkiye’ye şunu öğretti:
Kent yönetimi bir rant düzeni değil, bir vicdan işidir.
Bugünün savrulmuş belediyeleri bu mirası unuttukları için değil, bu mirası taşıyacak siyasi koordinasyonun ve ekonomik gücün zayıflatılması nedeniyle zorlanıyor.
Ama tarih gösteriyor ki:
Halkçı belediyecilik her geri döndüğünde, toplum mutlaka nefes alır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI