Türkiye, ekonomik dalgalanmalar, siyasal gerilimler ve hukuki belirsizliklerin gölgesinde derin bir kolektif stres dönemine girmiş durumda. Uzmanlara göre ülkede yaşanan sorunların temelinde yalnızca ekonomik ya da siyasi faktörler değil, giderek kronikleşen toplumsal bir tükenmişlik hali bulunuyor.
Toplumsal Stres Artık Bireysel Değil, Yapısal Bir Sorun
Son yıllarda artan geçim maliyeti, güvensiz çalışma koşulları, gündelik siyasi polemikler ve sosyal medyaya yansıyan krizler, Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinde sürekli bir alarm durumuna yol açıyor.
Uzmanlar, bu durumu “kolektif stres sendromu” olarak adlandırıyor; yani toplumun büyük bir kısmının aynı anda, aynı yoğunlukta psikolojik baskı altında kalması.
Ekonomik belirsizlikler yalnızca cüzdanları değil, zihinleri de yoruyor.
Hukuki güvensizlik, adalete duyulan inancı zayıflatıyor.
Siyasal kutuplaşma, sosyal ilişkileri sertleştiriyor.
Bu tablo, Türkiye’nin artık bireysel değil toplumsal ölçekli bir bunalım döneminde olduğunu gösteriyor.
Krizlerin Normalleşmesi: Sessiz Bir Toplumsal Çöküş
Sürekli tekrarlanan krizler, toplumda “alışma” ve “kayıtsızlaşma” süreçlerini tetikliyor.
Kolektif stresin en tehlikeli yanı da tam burada ortaya çıkıyor:
Halk yorgunluğa alışıyor, sorunlar normalleşiyor ve toplumsal motivasyon hızla eriyor.
Toplumbilimcilere göre bu durum, devlet ile vatandaş arasındaki güven ilişkisinin zayıflamasına, sosyal bağların kopmasına ve kamusal dayanışmanın çözülmesine yol açıyor. Bu çöküş bir anda görünmüyor; sessiz, ağır ve derin ilerliyor.
Güvensizlik Dalgası Siyasetin Tüm Hatlarına Yayılıyor
Toplumun yaşadığı stres yalnızca ekonomik değil; siyasi aktörlerin söylemleri ve kurumsal belirsizlikler de baskıyı artırıyor.
Her tartışmanın kriz, her gelişmenin kaos olarak sunulması, vatandaşın günlük yaşamına doğrudan yansıyor.
Siyasetin dilindeki sertleşme, toplumun psikolojisini daha da gergin hale getiriyor.
Vatandaş artık yalnızca bugünü değil, yarını da kestiremediği bir düzende yaşadığını düşünüyor.
Toplumsal Dayanıklılığın Anahtarı: Güven, Şeffaflık ve Adalet
Araştırmalar, kolektif stresin en hızlı şekilde adalet duygusunun güçlendirilmesi, ekonomik istikrarın sağlanması ve şeffaf devlet yönetimi ile hafifletilebileceğini gösteriyor.
Toplumun ihtiyacı, krizi yönetmekten çok güveni yeniden inşa eden bir siyasi irade.
Çünkü kolektif stres bir kader değil; doğru politikalarla önlenebilir, azaltılabilir ve dönüştürülebilir.
Ayşe Korkmaz
